Avustralyalı saykodelik rock ekibi Pond, sekizinci stüdyo albümleri “Tasmania”yı yayınladı. Soft rock ve küresel ısınma başrolde.
Perth sound’u diye bir şeyden söz edildiğini duymamış olabilirsiniz. Avustralya’nın bu her yere uzak kendi halindeki şehrinden güzel saykodelik rock müzik çıktı son yıllarda. Başı Tame Impala çekti. Bu ekibin çalıştığı stüdyoda takılan müzisyenler ve arkadaş gruplarından başka gruplar müzikler, projeler belirdi. Pond onlardan biri. Tame Impala ile ortak elemanları var, hatta grubun solisti Nick Allbrook, Tame Impala turnelerinde sahnede yer almış birisi. Buradaki müzisyen havuzundan farklı kombinasyonlarla Mink Mussel Creek, Space Lime Peacock, The Dee Dee Dums, Gum gibi ekipler türediğini de buraya not düşeyim ilgilenenlere.
Avustralya’dan gelen bu tip saykodelia ekiplerinin erken dönem, yani 2000’lerin ilk yıllarındaki işlerine kulak verirseniz daha ham garaj rock sound’ları duyarsınız. Mesela Tame Impala’nın 2010 tarihli ilk albümü bu dönemin izlerini taşır. “Lucidity”, “Solitude is Bliss” bu tip şarkılar. Pond’un aynı yıl yayınladığı “Cloud City” bu tip ‘70’lerin rock sound’unu yeniden canlandıran işlerdir. Bana göre çok değerli ve yaratıcı olan bu dönem yerini giderek ana akıma doğru yürüyen melodilere ve sound’lara bıraktı. Tamamen dünya dışı bir yerlerden bahseden sözler, yerini “Ne olacak bu dünyanın hali?” diyen hafif can sıkıcı cümlelere terk etti.
Sözlere de yansıtıyor
Elbette saykodelik müziğin kendi dili, meselelere bakışı ve kendi simgeler evreni var. Ve bunu kaybetmiş değiliz. Ama “Tasmania”, “Currents” albümüyle Tame Impala’nın ulaştığı yerden bize sesleniyor. Daha net, kafası daha az karışık müzikal anlatım. Akılda kalıcı melodiler, daha sade ve giderek ‘70’ler etkisinden sıyrılan yeni bir rock sound’u. Buna şaşırmamak lazım, albümün prodüktörü Tame Impala lideri Kevin Parker.
“Tasmania” albümü adını hemen anlayacağınız gibi kıtanın güney doğusundaki Tazmanya adasından alıyor. Nick Allbrook bir gün Avustralya’nın gelecek 100 yıllık iklim projeksiyonunun gösterildiği bir tabloya bakıyormuş. Isı tüm kıtada giderek yükseliyor ve tehlike sınırına yaklaştıkça harita sarı ve turuncudan giderek mora dönüşüyormuş. Tüm kıtada en son mor olan yerin Tasmania olduğunu fark etmiş. Yani son yaşanacak yer. Bu katastrofik öngörüyü izlerken tablodaki renklerin, bir saykodelik rockçıya nasıl ilham verdiğini anlayabiliyorum doğrusu. Albüm kapağına bakarsanız bahsedilen renk skalasını görebilirsiniz.
Avustralya son yıllarda küresel ısınmadan dolayı Büyük Bariyer Rifi’ndeki yaşamın büyük bölümünü kaybetti ve kaybetmeye devam ediyor. Dolayısıyla bu fenomeni en canlı yaşayan yerlerden biri.
Allbrook bunu sözlere de yansıtıyor. Çoğu zaman dünyanın yaşanamaz hale geldiğinden, kaçınılmaz bir felakete sürüklenildiğinden söz ediyor şarkılarda. Bunu, mesela “Burn Out Star” gibi şarkılarda sakin ve yumuşak bir şekilde ifade ediyor olması mesajı hafifletmemeli.
Kevin Parker etkileri
Albümü açan “Daisy”nin her yanından Kevin Parker etkileri okunuyor. “Selene”, “Tasmania”, “Sixteen Days” gibi soft rock şarkıları açıkçası grupta pek alışık olmadığımız çok dinleyici dostu işler. Pond’un her zaman kolay bir grup olmadığını belirteliyim. Mesela 2018’de yayınladıkları “The Weather” her anlamda onlar açısından daha klasik işler içeriyor. Bu albüm tarz açısından da daha çeşitli bir manzara sunuyordu. “Tasmania”da dinleyici kitlesini genişletmeye ve mesajını yaymaya yönelik bir tavır sezdim.
Pond’un “Tasmania”sı, çağın gerçeklerinden kopmadan ne kadar uçulabilirse o kadar uçmayı denerken, bir yandan da ana akıma selam çakan sound’uyla kendini dünyaya açma peşinde. Bu da çağdaş saykodelik müzik dinleycisi için keşfedilecek yeni topraklar demek.