Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Belçikalı art - pop ekibi Balthazar 20 Kasım’da Volkswagen Arena’da İstanbullularla buluşacak. Geçen hafta ekibi Londra’daki Electric Ballroom’un kulisinde yakaladım. Covid sonrası konserler, eski bir gelenek olarak albüm yayınlamak, sosyal medya ve son albümleri “Sand” hakkında sorular sordum. 

Electric Ballroom, Camden’ın tam göbeğinde metro istasyonunun bitişiğinde yer alıyor. Yani rock ve punk aleminin merkezlerinden biri olan Camden Town’ın bütün karakteristik özelliklerini burada yaşamak mümkün. Marketten çok dövmeci ve piercing’ci olan, kişi başına düşen sokaktaki çöp miktarının herhaşde en fazla olduğu, sabaha kadar açık fast food’cuların kulüplerden çıkan sarhoşları beklediği ender Londra semtlerimizden. Eski altın çağından uzak olsa da bana günnde bir Beyoğlu’nu hatırlatır her zaman Camden. Eğlencelidir ama çok da tekin değildir. Onu güzel yapan da budur.

Haberin Devamı

Her neyse telefonun ucunda Balthazar’ın menajeri bana garaj kapısını tarif etmeye çaışıyor ama ben bulamıyorum. Telefon sohbetime “Abi burası” diye Türkçe müdahale geldi. Tam garaj girişinin yanındaki bakkal Türk bi abimizmiş burası diye işaret edince anladım. Öncesinde Türkçe bir telefon görüşmesi yaptığımdan hemen mimlemiş beni meğerse. Memleket neresi, Balkanlar mı falan gibi muhabbetler geliyordu ki kapı açıldı, kendimi kulise çıkarken buldum. Electric Ballroom, Mojo, Kemancı, Hayal Kahvesi gibi kokuyor. Bilen hatırlayan bilmeyene anlatsın. Camden zaten komple böyle kokuyor. Rock kokusu bu. Sigara, bira, ter, havasızlık karışımı özel bir aromadır. 

Kuliste konsere iki saat kala beni karşılayan Maarten (Devoldere) ve Jinte (Deprez) turnede olan grupların hafif perişanlığını ve dağınıklığını yaşıyorlar. Koltuğun üzerindeki elbise yığınını kenara iterek bana yer açıyorlar. Hepimiz çok mutluyuz. Onlar turnede oldukları için ben de yeniden kulis röportajı yaptığım için. Eski dünyayı özlemişiz. Teybimi açıyorum. 

Balthazar: “Artık her konser çok önemli”


Covid sizin hayatınızı nasıl etkiledi?

Jinte: Beklediğimizden uzun sürdü. Başlarda “işin iyi tarafından bakalım evde kalıp müziğe konsantre olabileceğimiz bir fırsat bu” diye bakıyorduk. Kulüp turnemiz yeni bitmişti. Dinlenmeye ihtiyacımız vardı. “İyi oldu” bile diyorduk. Turne sırasında yeni şarkılar yazmıştık. Biraz dinlenip yeni albüm için kayıtlara başlayacağımız bir dönemdi.

Haberin Devamı

Maarten: Albümü stüdyoda canlı çalarak kaydetmek istiyorduk. Turnede stüdyoda çalıyor gibi olsun gibi bir niyetimiz vardı. Şarkılar da zaten turnede bestelenmişti. Ancak Covid albümü tamamen farklı bir yere taşıdı.

Evde kaydettiğiniz için mi? 

Maarten: Evet. Her şeyi bilgisayarda yapmaya başladığın zaman müzik kendiliğinden elektronik etkisine giriyor. Bolca e-mail ve dropbox trafiğinin ardından hepimizi evde izole bir biçimde çalışarak tamamladığı bir albüm oldu. Hiç planlamadığımız şekilde elektronik bir sound’a doğru savrulduk. Bu bizim beşinci albümümüz ve çok garip bir döneme denk geldiğini anlıyorduk. Şikayet etmek yerine durumu olduğu gibi kabul etmeye karar verdik. Bu albümün anlamı da buymuş demek ki böyle olması gerekiyormuş diye düşündük. 

Haberin Devamı

Önceden elektronik müziğe ilginiz var mıydı? 

Jinte: Çok değil. Kraftwerk gibi temel ekiplerin müziklerini dinlemişliğimiz var daha çok. Bu konudaki düşüncem şöyle: elektronik müzik konusunda geçmişte büyük bir kültürel birikimimiz yok ama elektronik sesler ve kullandığın programları da sonuçta çaldığın herhangi bir enstrüman gibi sen kontrol ediyorsun. Bizim yaklaşımımız biraz böyle oldu. Yani gitar çalmaktan çok farklı bir şekilde yaklaşmadık. Synthesizer kullanılan bir yerde gitar da olabilirdi. Ama şarkı yine aynı şarkı hikaye aynı hikaye. 

Maarten: Bize esin kaynaklarımız çokça soruluyor. Bu soruya çok net bir yanıt vermek zor. Esin kaynakların seni etkileyen şeyler yaşamın içnde seninle birlikte gelişiyor, neredeysen ne yapıyorsan ondan etkileniyorsun. Soyut bir kavram ya da duygudan değil çevremizde ne varsa ondan etkilendik sanırım. Radyoda çalan bir şey, sokakta karşılaştığın bir insan ya da bir olay gibi. 

Jinte: Artık canlı çalmaya başlamamız her şeyden önemli. Albüm kayıtları sırasında yapamadıklarımızı sahnede gerçekleştiriyoruz. 

Balthazar: “Artık her konser çok önemli”

Albümün ardınan yayınlanan ve albümdeki şarkıların canlı kayıtlarından ibaret mini albüm ve belgesel “Sand Castle Tapes”e de biraz bu açıdan mı yaklaşmamız lazım? 

Maarten: Evet. Bu bir anlamda albümdeki şarkıları birlikte çaldığımız ilk deneyimimiz oldu. Bir yıla yakın ayr düşmüş birlikte çalmamıştık. Bu belgesel fikri de buradan çıktı. Şarkılara yeni bir boyut ve anlam kattığını düşünüyoruz. 

Covid sadece sound’u mu değiştirdi? Sözler nasıl etkilendi? 

Maarten: Sözler bizde her zaman en son geliyor ve şarkıya yerleşiyor. Dolayısıyla şarkılar tamamen Covid dönemine göndermelerle dolu. Sabır, metanet… Yaratma isteği ve bunun bastırılmasına dair bir gerilim ve huzursuzluktan söz edebiliriz sanırım. Konser verememek hepimizi çok huzursuz etti.

Covid’den sonra turnede olmak nasıl bir his? 

Jinte: Önceden albüm çıkarıp ardından turneye çıkıyorduk. Bunun ne kadar büyük bir nimet olduğunun farkında değildik herhalde. Bu elimizden alınınca şimdi daha farklı bakmaya başladık. Albüm piyasaya çıktı ve neredeyse hiçbir etkisi olmadı. Sanki hiç yayınlanmamış gibiydi. Bizim durumumuzda konser olmadığında her şey aksıyor. Yani komik gelebilir ama her gece şükrediyoruz. Her konser çok çok özel ve çok önemli artık. Değerini daha iyi biliyoruz. Ve galiba seyirci de böyle düşünüyor. Konser deneyimi herkes için eskisinden daha özel artık.

Gelecekte stream – konser dengesini nasıl görüyorsunuz? 

Jinte: Stream gelirleriyle hayatta kalmamız mümkün değil. Ancak gelecekte bu durum hiç değişmeyecek anlamına da gelmez. 90’larda gruplar albüm satarak ayakta kalabiliyordu. Konser albümün promosyonu gibi algılanıyordu. Bir gün bunun değişeceği kimsenin aklına gelmiyordu. Bizim açımızdan konser bilet satmaktan daha fazlasını ifade ediyor. Biz canlı çalmayı seviyoruz. Bu şekilde büyüdük, bu şekilde var oluyoruz. Bu bizm gerçeğimiz. Gelecekte ne olursa olsun bu değişemeyecek. 

Bugün pek çok sanatçı albüm yerine haftada bir şarkı yayınlayıp sosyal medyada daha geniş bir zaman diliminde gündemde kalmayı tercih ediyor. Albüm yayınlayıp ardınan turneye çıkmanın artık eski toprakların işi olduğunu düşünüyor musunuz? 

Maarten: Yeni sanatçılar bunu yapıyor daha çok. Biz bu anlamda belki “old school” sayılırız herhalde. Ama ben buna yerleşik demeyi tercih ederim. Biz albüm artı turne yapabilen şanslı gruplardanız.

Jinte: Müziğin biraz gizli, gizemli bir şey olması lazım. Sosyal medyadan önce sanatçılar, gruplar gizemliydi. Onlar hakkında müzikleri dışında pek bir şey bilmiyordunuz. Bugün sosyal medyada sanatçılar özel yaşamlarının her detayını paylaşıyorlar. Bunda bir gizem ve büyü yok bana kalırsa. Ben hala albümün kendine has büyüsü olan ve yeniden değerini bulmakta olan bir form olduğunu düşünüyorum. Sadık dinleyici kitlesi bir grup için en önemli şey. Konser ve albüm sadık kitleyi en fazla besleyen ve memnun eden şey. İleride müziği ayakta tutacak şeylerden biri de bu ilişki olacak. Gördüğümüz kadarıyla seyircimiz bu durumdan memnun.

Müzik dinlemeye vakit bulabiliyor musunuz? 

Maarten: Doğrusu pek değil. Ama şu oluyor. Gençken hep döneminin yeni gruplarını dinliyorsun. Eski klasik isimlere büyüyünce ilgi duymaya başlıyorsun. Nick Cave’ler, Bob Dylan’lar yetişkinlikte dinlemeye başladığın şeyler oluyor. Bu anlamda bugün vakit bulunca yeni müzikler yerine eski müzikler dinliyorum ve nedeni sanırım bu.

Jinte: 80’lerden nefret ederdik ama şimdi 80’lerde David Bowie’nin yaptığı şeylere bakınca hayranlık duyuyorsun. 

İstanbul konseri için heyecanlı mısınız? 

Jinte: Kesinlikle. Yıllar önce birkaç yüz kişilik küçük bir konser vermiştik. Zamanla seyirci kitlemiz genişledi. Her defasında çok içten ve sadık bir dinleyici kitlemiz olduğunu gördük. Şimdi çok daha büyük bir salona geliyoruz bu bizim için de çok heyecanlı ve önemli bir deneyim olacak. Türkiye’de çok sevildiğimizi bilmek çok güzel. 

Global müzik sahnesinde İngiliz ya da Amerikalı bir grup olmamak nasıl bir his? 

Jinte: Bir bakıma berbat bir his. Çünkü dikkat çekmek için herkesten üç kat fazla çalışmak zorundasın. Londra’da kaç kez çaldık bilmiyorum ama her defasında büyük bir venue için büyük bir mücadele vermek zorundasın. Ama sanırım bu tip şeyler bizi gençken daha fazal rahatsız ediyordu.

Bir başka açıdan da çok iyi bir şey İngiliz ya da Amerikalı olmamak. Çünkü tektip bir dünyada Belçikalı olmak daha farklı olmak demek. Bu diğer ülkelerden ve bölgelerden müzisyenler için de geçerli olmalı. Belçikalı olduğumuz için bir şekilde varolabildik. İngiliz, Fransız müzik sahnelerinden etkilenip müziğimizi ortaya çıkardık. Belçika zaten biraz böyledir. Avrupa’nın tamamının etkisi altındadır.

Balthazar: “Artık her konser çok önemli”