Arabesk o kadar büyük trafik alıyor ve dinleniyor ki önceden müziğinde arabeski, bir tat bir doku olarak kullananlar direkt klasik arabesk sound’uyla şarkılar kaydedip internete koymaya başladı
Bir süre önce Türkiye’deki hip hop sahnesiyle ilgili yazarken arabeskin hip hop içine gizlendiğinden bahsetmiştim. ‘Arabesk rap’in giderek popüler olacağını ve bir melez tür olarak ana akıma giderek daha fazla oturacağını tahmin etmek biraz piyasayı takip eden herkes için görünen köydü. Ancak arabesk artık başka türlerin altında değil doğrudan yükselişte ve sanırım bu durum yeni bir analizi hak ediyor.
Son dönem Türkiye’de stream rekorları kıran, sosyal medyada ve platformlarda en fazla dinlenen, paylaşılan, izlenen şarkılara baktığınızda arabeskin başrolde olduğunu görebilirsiniz.
Geçen çarşamba günü yayınlanan ve ilk 12 saatte bir milyona yakın izlenen -ve bu izlenme hızıyla dünya çapında da hayli dikkat çekebilecek parçalardan biri Kurtuluş Kuş ve Burak Bulut’un “Herkes Duydu” adlı parçasıydı. Bu ikili son aylarda birlikte ve solo yaklaşık 10 kadar parça yaptı ve her seferinde rekor kırdılar. Hip hop altyapılar üzerine arabesk şarkılar yapan bu ikili yalnız da değil. Bedo’yu, Decrat’ı, Ayaz Erdoğan’ı, Melengez’i, biraz daha eskiye gidersek Eypio ve Yener Çevik’i zaten biliyoruz. Almanya’dan Mudi, Enes gibi isimleri de sayalım bu listede. Bu isimler giderek daha fazla arabeske yaklaşırken rap’ten hafifçe uzaklaştılar.
Popçuları da yanlarına aldılar. Kurtuluş Kuş, Burak Bulut; Mustafa Ceceli’yle bir araya geldi. Seda Tripkolic, Tefo’yla birlikte şarkı yaptı.
Zirveye oynayanlar
Standart alışılan bir arabesk şarkı formatına çok yakınlar. Öte yandan geçen hafta yayınlanan Tuğçe Kandemir şarkısı “Sakın Ola” da dört dörtlük bir arabesk sound’una sahip. Derya Bedavacı bir süredir aynı şekilde şarkılarla başarılı oluyor. Bu hafta yine hayli hızlı bir çıkış yapan Mehmet Elmas’ın “Bu Aşkta Zararım Var” adlı şarkısı popüler olmaya giden yeni bir arabesk şarkı. Mehmet Elmas önceki rap şarkılarından farklı olarak bu defa hiç rap yapmıyor. Altyapılarda hip hop var ama vokaller ve şarkı klasik bir arabesk eseri.
Yeni nesil rap şarkıcıları bir yandan trap, drill ve türevi sound’lara doğru kayarken bir yandan da rapi azaltıp arabeske ağırlık veren şarkılar yapmaya giriştiler. Velet mesela önceki hafta Ece Mumay’la “Olmadı” adlı bir şarkı yaptı. Anlatmak istediğim şeye güzel bir örnek.
Aynı sanatçı bir hafta drill bir hafta arabesk şarkı veriyor internete ve ikisi de kendi kulvarında başarılı oluyor. Önümüzdeki aylarda arabesk giderek yükselecek. Bunu rock’taki arabesk etkisinin artmasında da görüyorum. Önceki hafta Dedublüman’ın “Depresyondayım” cover’ı mesela çok başarılı bir rock-arabesk şarkısıydı.
Beklediği ilgiyi de bulmuş gibi duruyor. Bir şarkıda ne kadar çok arabesk olursa, o şarkının başarı şansı o kadar artıyor günümüzde. Bunun dışında popa baktığımızda Edis ve Zeynep Bastık dışında zirveye oynayacak bir başarı görünmüyor.
Kimlerini üzecek, kimilerini sevindirecek, tartışmaya açık ama büyük ölçüde rakamlara ve olaylara dayanan bu analizimi şuraya koyayım ileride yeniden okuruz.
Mudi mesela Almanya’da topa girdi. Eskiden beri takip ederim. Bu şarkı şu ana kadar yaptıkları içinde en arabesk olanı.
Arabesk o kadar büyük trafik alıyor ve dinleniyor ki önceden müziğinde arabeski bir tat bir doku olarak kullananlar direkt klasik arabesk sound’uyla şarkılar kaydedip internete koymaya başladı.
U2’nun yeni şarkı yapması
U2, bu hafta yeni bir şarkıyla gelen yıllanmış bir grup. “Your Song Saved My Life”, “SING 2”nin soundtrack’inde yer alıyor. Bu şarkı için farklı yorumlar işittim. En komiği şuydu: “Zorla iPhone’uma koymadıkları sürece U2’nun yeni müzik yapmasına itirazım yok”.
80’lerdeki gibi
Bu hafta Deep Purple yeni bir şarkı yayınlıyor. Adı “Oh Well” olan bu şarkı 26 Kasım’da yayınlanması beklenen “Turning To Crime” adlı albümün öncülerinden bir tanesi. Aynı hafta şansa bakın ki Scorpions da yeni bir şarkı çıkarıyor. Parçanın adı “Peacemaker”. Her iki grup da 1980’lerde nasıl müzik yapıyorsa şu anda da aynısını yapıyor. Bir an için ana akım rap ve EDM yokmuş gibi düşünün. 80’lere hoş geldiniz.
Damon Albarn, Blur, Gorillaz
Geçen hafta Sunday Times’ın kültür ekinin manşeti Damon Albarn röportajıydı. Albarn, İzlanda’da inzivaya çekildiği evinde röportaj vermiş. Burası onun son dönem bestelerini yaptığı, yaratıcılığını tetikleyen bir sığınak. Anladığımız kadarıyla bir buzula bakan, deniz kıyısında ve oldukça soğuk bir yer. Malum İzlanda zaten böyle bir ortam. Albarn, sıcak yerlerin neredeyse tamamının turistlerce dolup taştığını, yalnız kalmak için soğuk yerlere kaçtığını, ayrıca sokakta tanınmadığı yerleri tercih ettiğini söylüyor. Soğuğa alıştıktan sonra neden olmasın?
Neyse uzatmayayım röportajdan şunu öğrendim: Gorillaz yani Damon Albarn’ın Blur sonrası projesi, Blur’den fazla albüm satmış bugüne kadar. Blur pop tarihine damga vurmuş bir grup. Albarn, grup krize girip dağılınca yerinde saymadı müziğe devam etti. Blur’ün mirasıyla yetinmedi. Bu maddi ve manevi geçmişe yaslanarak yaşamayı tercih etmedi. Solo işler yaptı, Afrika’yı dolaşıp müzikler ve müzisyenler keşfetti, The Good The Bad and The Queen’i kurdu, Gorillaz’ı kurdu ve devam ettirdi. Blur’ün etkisinden ve “Blur’ün solisti” etiketinden bağımsız olarak da var olmayı başardı. Bugün 53 yaşında. Ve emekli olmaktan çok uzak. Halen yeni müzikler ve projeler peşinde. Sanırım herkes için alınacak dersler var bu hikâyede.