Frank’tan ne öğrendim?

16 Ağustos 2009

Almanya, Atlantik Okyanusu, Karayipler, Selimiye, Messerschmitt, helikopterler, Pink Floyd, 70 yaşında sağlıklı olmak, kadınlar, erkekler ve hayat hakkında bir hikaye...


Tam adı Frank-Bodo Altenburg. 2000’den beri Türkiye’de yaşayan bir Alman. Bir gün tekneyle Selimiye’ye geliyor. Kaptan Restaurant’a yanaşıyor, bir yemek yiyor ve ardından sahibi Kemal’e civarda bildiği kiralık bir ev olup olmadığını soruyor. “Benim bir evim var” diyor Kemal. Ve Frank Selimiyeli oluyor.
Frank’la konuşmak giderek açılan ve derinleşen bir muhabbet. “Lost”un senaryosu gibi önce her şey çok basit ve net görünüyor. Halbuki öyle değil. Herkesin bir hikayesi var.
Konuşmayı çok seven biri değil. Ama konu açıldığında lafını esirgemiyor.
70 yaşında acayip fit ve sağlıklı. Denize çok fazla giren biri değil. Ama bir sabah “Çocuklar ben bir denize gireyim” dedikten sonra çatır çatır kelebek yüzmeye başladı. Bize kompleks geldi.

Yazının Devamı

Hafif Müzik tatil özel yayını...

15 Ağustos 2009

Otobüsle güneye giderken başınıza neler gelebilir? Hangi koyda ne yemeli, nerede denize girmeli? Hafif Müzik’in tatil izlenimleri başlıyor...

Güneyde Alaçatı - Türkbükü ekseni dışında hayat var mı yok mu? Merak konusu. Geçen hafta araştırmaya giriştim. Yollara düştüm. Soruyu şöyle yanıtlayabilirim. Hayat asıl o noktada başlıyor. Başlasın...
Uçak bileti bulamadım. Otobüsteyim. Eski dost otobüs. Gidiş Ulusoy dönüş Kamil Koç kafası.
Eyvahlar olsun. Gidiş Varan’mış. Yanlış otobüsteyim. Bir de kavga edip bindim “Benim biletim var” diye, tam rezillik. Tarihte Ulusoy ile Varan’ı karıştıran tek insan ben miyim? Şöföre yalvardım, acıdı beni otobanda indirdi. Güç bela taksiye bindim, Varan’ın Ataşehir’deki tesislerine vardım. Ortada otobüs motobüs yok. Tatilim başlamadan bitebilir.
Yetiştim ama herhalde bir otobüse yetişmek için bilet parası kadar taksi parası veren tek kişi benim. Merhaba otobüs. Hatta “otobos...”

Yazının Devamı

Zombilerin “cool” olması da yakındır

9 Ağustos 2009

Vampir modası tam gaz devam ediyor. Cool vampirler herkesi kendine hayran bırakıyor. Ama benden söylemesi, sırada zombiler var


Vampirler çok cool ve soylular, kabul. Devir vampir devri, o da doğru. “Twilight” kitapları, filmi ve yolda olan devam filmi inanılmaz popüler. Son dönemin en başarılı dizilerinden “True Blood”ın ince ince işlenmiş karaterleri, olay örgüsü, hikayenin temellerindeki sembolik anlamlar falan derken vampir edebiyatı farklı bir boyut kazandı.
Hiç itirazım yok. Ama bir haberim var.
Zirve yapan vampirlerden sonra sıra zombilerde.
Time’da okuduğum Lev Grossman imzalı yazıda ikna edici bilgiler yer alıyor.

Yazının Devamı

Müzikte “açılım” ödülleri

8 Ağustos 2009

CHP çarşaftan sonra rock açılımında. Milliyetçiler Çaykovski açılımını gerçekleştirdi. Şu ara memleket zaten komple Kürt açılımında. 2009 fena halde açılım yılı. O halde müzikte açılım ödülleri goes to...


Rock açılımı
Müslüm Gürses jilet selamından rock selamına geçeli bayağı oluyor. Ne zaman fırsat bulsa Duman’dan Kaan Tangöze’yi ya da Teoman’ı alıyor yanına, patlatıyor düeti. Müslüm Baba’nın rock açılımı başarılı mı değil mi bilmem ama ortada bir açılım olduğu kesin.


Yazının Devamı

Marianne’in hikayesi

2 Ağustos 2009

Adı Marianne Ihlen. O zamanki adı Marianne Jensen. Kocası Norveçli yazar Axel Jensen’den alıyor adını. Axel ve Marianne 1950’lerin sonunda bir şekilde Yunanistan’a gidiyorlar.
Yer Hydra adası. Burası o zaman sanatçıların takılmaya geldiği, öğlen bir, akşam bir saat elektriği olan, insanların gece gaz lambasının aydınlattığı mekanlarda yiyip içip sohbet ettiği, şiirler yazıp şarkılar bestelediği bir ortam.
 Ama bu sanatçı takımı öyle ekmek elden su gölden de yaşamıyor.
Mesela Marianne’in anlattığına göre sadece birer temiz tişörtleri ve basit yemekler yiyecek kadar paraları var. Ama çok mutlular.
Axel ile evleniyorlar. Yıl 1958. Bir de çocukları oluyor.
Ancak işler pek de harika gitmiyor. Axel yayıncısıyla görüşmek için Norveç’e gidip gelmelere başlıyor.
Ve ortaya çıkıyor ki meğer sadece yayıncısını görmüyormuş Axel.

Yazının Devamı

“Madonna İstanbul’da” muamması!

1 Ağustos 2009

Biliyorum çok heves ettiniz, heyecanlandınız. Siz gene en doğrusunu benden duyun. Madonna İstanbul konseri diye bir şey yok. Ama Madonna İstanbul konseri girişimi var. Bir sponsorluk dosyası bir süredir halkla ilişkiler firmaları ve sponsorluk departmanlarında elden ele dolaşıyor. Bir firma kendince bazı hesaplar yapmış, bir sponsorluk meblağı ve bir olası program hazırlamış.
Buna göre sponsordan istenen bedel 10,319,283 TL. Gördüğünüz gibi kesin konuşuyorum. Bunun 3 milyon 250 bin doları Madonna’ya, kalanı da Tarkan’a ve şirkete gidecek herhalde... Neden mi?
Çünkü eğer sponsor bulunur da konser yapılırsa Madonna İstanbul’da dört gün kalacakmış. Tarkan ile düet yapacakmış (herhalde en çok bunu severdi Madonna). Reina’da after parti yapılacakmış. Madonnaistanbulda.com isimli bir siteden de tüm etkinlikler takip edilecekmiş. Madonna Anıtkabir’i mi ziyaret edecek, yeni yasama yılının açılışında mı konuşacak, Beyaz’a mı çıkacak, Acun’la kutu mu açacak; artık o kadar detay bilmiyorum.
Tek bildiğim, bu firmanın bu sponsorluk dosyasında aynı

Yazının Devamı

Ne olacak bu yaşlıların hali?

26 Temmuz 2009

Oy isterken iyi; ayakkabı, pantolon, tişört satarken iyi; kredi kartı sokuştururken iyi; cep telefonu, kontör satarken iyi; yiyecek içecek satarken harika...
Askere yollarken “aslansın kaplansın”, eline silah verip adam vurdururken “kahramansın...”
 Sigortasız köle gibi üç kuruşa çalıştırıp sömürürken “Daha çocuksun, anlamazsın...” Küçük yaşta evlendirirken “Koca kadın oldun, beş çocuk yaparsın...”
Eve erken gel, oraya gitme, bunu yapma, internete girme, dersine çalış, sınıfını geç, dershaneye git, üniversiteye gir, işe gir, eve para getir, evlen, evlenme, çocuk yap, yetmez üç tane yap, hiç yapma...
Ama iş senede bir gün eğlenmeye gelince:
“Ne olacak bu gençlerin hali?”
* * *

Yazının Devamı

Haydi toplanın tatile gidiyoruz!

25 Temmuz 2009

Şezlongda
Jack Johnson
“Sleep Through the Static”, 2008
Esasen sörfçü olan, sonradan bacağı sakatlanınca gitara merak salan bir adam Jack Johnson. Ben Harper’ın da kankası. Müziği acayip sakin ve pozitif. Yaşam tarzı da öyle. Rock yıldızları Los Angeles’ta partilerde takılırken Jack Johnson karavanına karısı ve çocuklarını alıp Avustralya’yı dolaşıyor mesela. O yüzden seviyorum kendisini. Bu albüm 5 buçuk milyon sattı. Bu kıtlıkta...
Jackson 5
“Third Album”, 1970
Michael Jackson’ın ardından en çok hatırlanan şey “Thriller” albümü ve o döneme ait şarkılar. Halbuki Jackson 5 döneminde ne gizli hazineler var yeniden dolaşıma sokulacak. Mesela “Ready or Not”. Fugees’in söylediği 90’lar sonu hit’idir. Orijinali bu albümde. Çok özel bir albüm. Tatil boyu fonda dönsün. Bir süre sonra müptelası olacaksınız.

Yolda dinlenecekler

Yazının Devamı