“Aynı anda iki kişi olursan biri tökezler” diyorlardı, yeni anladık diyenleri...
O ihanet günlerinden kendimizi hâlâ kurtarabilmiş değiliz...
Kimse kendine gelebilmiş değil...
Korkularıyla, hayal kırıklığıyla psikolojisi bozulan ama yine de yaşamaya çalışan milyonlarca insan; hayattan soğumuş, gelecekten umudunu kesmiş, hayallerini çöpe atmış...
Dağları, nehirleri ve ağaçları dahi sevemeyecek kadar tükenmişlik sendromuna yakalanmış, daha düne kadar umutlarıyla hayata tutunmuş milyonlarca genci yeniden kazanabilecek miyiz, bilmiyorum!
Kimse, kimin kim olduğunu bilmiyor, bu gerçekle yüzleşen herkes daha çok ürküyor...
***
Kan dökerek, kurşun sıkarak, insanların üzerinden tankla geçerek, düşman toprağına bomba atar gibi kendi toprağına bombaları bıraktılar... Ve iktidarı ele geçirmeye çalışanların gözü, yüzü, ruhu, aklı ve kalbi dönmüş...
Suriye, Irak, Mısır haline gelmekten son anda kurtulduğumuzu kimse fark ediyor mu?
Kaç insanımız daha bu vatan uğruna şehit düşecek hâlâ bilmiyoruz.
Bu ülkede 15 Temmuz akşamının muhasebesini yapamayanların sayısını bilemeyeceğimiz kadar matematik fukarası yaşıyor.
Analizden yoksun kalarak yaşamaya çalışanlar artık bilmeli ki günümüzde kimse ne şeyh ve ne de evliya!
Ve hiç kimse kutsal değil!
Kendini kim kutsallaştırıyorsa, kutsal olduğunu da ilan ediyorsa taşlanması gerekiyor... Çünkü; yazılmayan, söylenmeyen bir şey kalmadı...
Ve günah bataklığında gezinen, geçinen ve kendilerini kurtarmaktan acze düşenler nedense şeyh postuna oturup başkalarının hayatlarını dizayn ediyor...
Ve kazandıkları dünyalıklara sürekli bir virgül koyup dünyalık biriktirirken...
***
Meğerse, bir ömür boyu karşımıza çıkan iki kişilikli yüzlerinde perde ile dolaşan insanlar; hemen herkesin yanında, arkasında, etrafında, sağında, solunda imiş!
İki kişilikli insanlar; bir amaç uğruna, gizli gündemleriyle hayatımıza girmiş, durmuş ve kirpiklerimizin arasından sessizce geçip gitmiş.
“Biz iki kişiydik, iki kişilikli idik” perdesi kanlı bir darbe ile inince anlamış olduk her şeyi.
“Bir yangın borçludur tarihi aldatanlar” diyen herkes herkese inanmanın pişmanlığını ve acısını yaşıyor.
***
Yüzlerini gizleyerek milyonlarca insanın hayatına girenlerin gerçek yüzü ortaya çıkınca, herkes içindeki güveni sanki haramilere çaldırmış gibi kendisine gülüyor.
İçimizde ölen milyonlarca birileri var artık...
Yüreğimiz büyük bir mezarlık gibi...
Nice güzel bayramları görmek varken, kalleş bir kurşunla gidenleri düşündükçe, bayramlar bile sevindirmiyor bizleri!
Aklımıza “Hayattan rengi alın geriye neyi kalır ki” diyen bir reklamın sloganı düşüyor.
Ve diyoruz ki, insanın yüzü alındığında geriye neyi kalıyor ki?
Lakin, günü gelince herkesi bekleyen bir ölüm, bir tabut, bir musalla, bir mezar, bir mahşer ve bir hesap günü var...
Bir Sırat Köprüsü’nün başında bir cennet, altında ise bir cehennem var!