Mehmet Soysal

Mehmet Soysal

mehmet.soysal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Temelsiz şüpheler döneminden çıkıyoruz ve şüphelerin giderek güçlendiği bir süreçten geçiyoruz.
İngiliz tarihçi Prof. James Barr’ın paylaşılamayan toprakların yakın tarihini anlattığı Kırmızı Çizgi adlı kitabını bugünlerde herkesin okumasını öneriyoruz.
Barr’ın kitabını okuduğumuzda Ortadoğu’yu ve ülkemiz üzerinde dönen oyunları daha iyi fark ediyoruz.
Cemil Meriç’in “Sen sen ol, bir an önce bir şebekeye dahil ol!” sözü aklımıza düşüyor!
Savaşların perde arkasındaki gerçeği anlamakta herkesin zorlandığı günlerden geçiyoruz!
Kimin hangi şebekeye dahil olup olmadığı, belli değil.
Kimlerin elinin kimlerin cebinde olduğu da...
***
İki kutuplu yıllarda cepheler bu kadar karışık değildi.
Kutuplaşma sona erince sisler bulvarına dönüşen bir dünyada yaşadığımızı da anlamaya başlıyoruz.
Daha düne kadar “Defol Amerika” diye slogan atarak emperyalizme savaş açan sosyalistler, globalleşme süreciyle birlikte Amerika ile birlikte “yoldaş” oldular!
Özellikle siyaset, basın, eğitim ve iş dünyasında bir yerlere yükselmek isteyenler Amerika’dan icazet almaya başladılar.
Sosyalist geçinenlerin diğer yandan Amerika ile yoldaş olmalarını pek anlayamıyorduk ama 15 Temmuz akşamı tankların sokaklara çıkmasıyla birçok gerçeğin nedenini de anlamış olduk.
***
Ve 1946’dan beri Amerika’ya kapıları aralayan siyasi aktörlerimizin istikbal kervanına 80’li yıllardan sonra sosyalist aydın ve gazetecilerin de katılmış olduğuna şahitlik ediyorduk.
Moskova yani Rus solcusu kalmamıştı...
Attilâ İlhan bir gün bana demişti ki, “Bizde hiçbir zaman Rus solcusu yoktur. Bizdekiler Fransız solcusudur. Aristokrat hayata düşkündürler... Ruslar da bizim solculuğumuza asla inanmamıştır zaten! Şimdi ise herkes Amerikalı...”
O karanlık tarihin derinliğinde kalan siyasi ilişkilerin süreçlerini anlatmaya bir ömür yetmez ama son dönemde yaşadığımız olaylar bizi doğrular nitelikte.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Türkiye’ye geldiğini hatırlamakta ve ziyaretçi defterine bir kez daha göz atmakta fayda görüyoruz.
Kimlerle görüştüğüne ve açıklamalarına baktığımızda sözün bittiği bir noktada durduğumuzu söyleyebiliriz.
Lakin, muhasebe ve analiz fukarası bir toplum olduğumuzdan sadece görmek ve seyretmekle yetiniyoruz.
Ülkesini, ABD Başkan Yardımcısı’na şikâyet etme kuyruğuna girenleri hâlâ unutmuyoruz.
***
Dışımızdaki dünyaya bağımlı hale gelmiş medya, eğitim ve siyasetin kadroları ne hikmetse bir yandan da bağımsız Türkiye’den dem vuruyor!
Kimin neye inandığı beni hiç ilgilendirmiyor ama neyin doğru olduğu hepimizi ilgilendiriyor stratejisini hayatımın her alanına taşımaya gayret ediyorum. Ama ne tarafa dönerse dönsün, orayı “Kıble” ilan eden ve ayaküstü kırk türlü yalan söyleyenlerin de itibarlı olduğu günler hâlâ sona ermiyor.
Ne gazeteci, ne müteahhit ve ne de siyasetçi olduğu belli olan, ip üstünde yürüyen cambazları ülkeyi idare edenlerin etrafında gördükçe anlıyoruz ki kimse daha gaflet uykusundan uyanamamış.
Haritalara kırmızı çizgiler çekip duracağımıza ikiyüzlü insanlara kara çizgiler çizmeyi unutuyoruz hâlâ...