Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Lokomotiv - Galatasaray maçı sonrası bir grup gazeteci konuşuyoruz. Konu Lokomotiv’in sahip olduğu Centrak Stadium. Hollanda veya Almanya’nın yeni orta boy modern stadları gibi, küçük ama etkileyici bir yapı. Konu ister istemez akustiğe, seyircinin oyuna etkisine, futbolcuların tezahüratlardan nasıl etkilendiğine geliyor.
Herkesin bir fikri var, herkes bir şeyler söylüyor. Ama bir kişinin söylediği çok daha daha anlamlı. Galatasaray’a yıllarını vermiş, çok tezahürat almış, kaçırdığı gollerde çok tepki çekmiş bir efsane futbolcu, Gökmen özdenak diyor ki: "Eğer iyi oynuyorsanız, her şey yolunda gidiyorsa, oyundan zevk alırsınız. Ve bu durumda hiçbir şey duymaz insan. Yer yerinden oynasa haberiniz olmaz. Ama eğer işler yolunda gitmiyorsa, kötü oynuyorsanız, işte o zaman futbolcunun kulakları radar gibi olur. Herkes sizi destekliyor olsa, ama tribünün en tepesinde bir adam kalkıp size küfür etse, işte bu kafanızın içinde yankılanır."
12 saat sonra İnönü Stadı’ndayım. Beşiktaş, Sarajevo önünde... İlk 10 dakikada kaçan üç net pozisyonun ardından başlıyor seyirci tepkisi. Rakibin sıfırın altında bir takım olduğu, Beşiktaş’ın 20 pozisyona girip, bunların bir kısmını gol yapacağı ortadayken tansiyon yükseliyor. Top İbrahim’in, Ahmet Dursun’un ayağına geldiğinde o bildik uğultu kopuyor; "Vursana lan!..." Pozisyon kaçtığında sağını solunu yumruklayanların gümbürtüsü kopuyor derin bir ‘ah’la birlikte. Gözlerimi kısıp bakabiliyorum, benim ayaklarım titriyor, onlar nasıl rahat oynayabilir ki! Maç 2 - 1’e geldiğinde sigortalar atıyor. 2 - 2 olduğunda ise tamamen kopuyor tamir olmaz bir şekilde. Halbuki, rakip kalenize iki kez gelebilmiş, ortada futbol adına isyan edecek bir durum yok. Ve bu çok zayıf takımı strese itebileceğiniz koskoca bir 11 dakika, artı uzatmalar var. Yüreklenmiş bir Beşiktaş’ın bu bölümden 2 golle çıkması hiç de hayal değil. Ama maçı bitiriyor tribünler. Birkaç oyuncunun da kariyerini bitirme pahasına hem de...
Türkiye’deki seyircinin benzersiz ateşi bazen kendi takımını da yakabiliyor. Tribünleri dolduran onbinlerin takımlarını "ölesiye" sevdiğinden hiç kuşkum yok. Ama sorun da bu "ölesiye" durumu zaten.
Bu "cani" sevgi, anlık, abartılı, kontrolsüz, bilinçsiz tepkilere yol açıyor. Oyunun mantığından kopuveriyoruz. Daha maçın bitmesine dakikalar varken, rakibi sıkıştırmak gerekirken kendi takımımızı parçalıyoruz. Aşağıda top peşinde koşanların kazanmayı hiç umursamadığı, bunu sadece bizim istediğimiz fikrine kapılıveriyoruz.
Halbuki onların işler kötü giderken desteğe ihtiyacı var. İnanın böyle... Özdenak’ın söylediklerine bakın...