Güneş’in "karizma" zaafı hiç yoktuysa bile, özellikle playoff’tan bu yana verdiği demeçlerde bir sorun yaşandığı görülebiliyor. Sürekli tekrarladığı "Beni yok sayamazsınız" cümlesi tam da bir karizma zaafını yansıtıyor gibi değil mi? Peki sadece Hıncal Uluç ve Kazım Kanat’tan ağır eleştiriler alırken sanki genel bir muhalefet varmış gibi davranması. Onunla sürekli kontak kurmaya çalışan, röportajlar yapan, bir dolu gazeteciyi bir kenara atıp sadece eleştirenlere odaklanması bir karizma zaafı değil mi? Bir güvensizliği yansıtmıyor mu? Bu durum ayrıca sürekli gergin bir duruş yaratıyor. Bu gerginliğin Güneş’te ifade güçlükleri yarattığının farkında değil misiniz? Bir şeyi anlatırken sinirinin galip geldiği açıkça görülmüyor mu? Birden, bambaşka ilgisiz konulara sapıyor.
Güneş’in tek "misyon"u Dünya Kupası’na gitmekse tartışılacak bir şey yok. Ama bence bununla kalmamalıydı. Türkiye, 2000’de basın mensuplarınca en kötü futbolu oynayan ekip seçilmişti. Evet çeyrek final tarihi bir başarıydı, ama bir sorun vardı. Bu sorun eleme maçlarıyla ve o takımın iskeletini oluşturan - özellikle Avrupa’daki - birçok oyuncunun form düşüklüğü ile acı meyvelerini verdi. Şimdi "Sonuç olarak başarılıydık" deyip o vahim maçları unutmak doğru olur mu? Hatırlatmalı. Üsküp’te Makedonya’nın kendi kalesine iki gol atmasıyla kazanılan maç, Bursa’daki 3-3. Bakü’deki korkunç futbolla alınan 1-0. Bratislava’da Rüştü’yle kazanılan Slovakya maçı. İstanbul’da pozisyon yaratmadan, uyduruk bir penaltıyla alınan 1 puan. Evet, İsveç’e şanssız biçimde son dakikada yenildik ama deplasmanda son dakika penaltısıyla kazanılan 1 puanı da unutmamalı. Bu zorluklar takımda bir rekabet ortamı yaratılmaması ve sistemde yenilemeye gidilmemesinin sonucu değil mi? Daha elemelerin başında "Bizim başka Hakanımız yok" diyerek rekabet ortamı yaratılabilir mi? Tamam Hakan’ın morali bozulmasın ama, peki ya Serhat’ın, Okan Yılmaz’ın morali? Ya da bunu söylemese, Hakan, 4 ay tribünde oturmayı göze alabilir miydi? Fransa’ya bakın o muhteşem forvetlerine rağmen hala Dugarry ile Steve Marlet’ye şans veriyorlar.
Ve son olarak; "Vizyon"u olup olmadığı bugün karar verilecek bir konu değil. 2004 macerası bunu bize söyleyecek. Ve Şenol Güneş’in, Dünya Kupası’ndan sonra da bizim başka bir Hakan Şükür’ümüz yok" deme ihtimali yok mu sizce? Bunların ışığında sormalı: Bir kişiye "Karizmasız, vizyonsuz ve misyonsuz" demek hakaret midir? Yoksa sadece bir eleştiri mi?