Cumartesi akşamı erkenden yenik duruma düşmemizin, çok pozisyon vermemizin, istediğimiz oyunu oturtamayışımızın üzerinde konuşulacak, eleştirilecek çok şey var kuşkusuz.
Dünya üçüncüsü bir takımın böyle oynamaması gerektiği fikrinden hareketle, eleştirilecek çok yön var. Yerimiz dar, bunlara girmeyelim. İşin tersinden bakalım biraz da.
Rüştü şöyle diyor: "İlk yarı üç gol yesek ikinci yarı dört tane atacak gücümüz vardı." Bu sadece Rüştü’nün fikri değil, tribündekilerin, TV başındakilerin, herkesin düşüncesi buydu. Ve en önemlisi rakibin, Makedon oyuncuların da fikri buydu. Yani, belki Dünya üçüncüsü böyle oynamamalı ama işte böyle güven vermeli ve rakibi de böyle korkutmalı. Bu hoş bir inançtır. Erkenden gol yediğiniz, dengeyi sağlamaya çalışırken 5 kez golle burun buruna geldiğiniz bir maçta hala rakibinizin ayaklarının titremesi ve sizin maçı kazanacağınıza olan büyük güveniniz. Ve sonuçta oyunu kontrol ettiğiniz bir ikinci devrede, rakip sadece 2 kez kalenize gelebiliyor. 2-1’den sonra ise yenilgiyi açık seçik kabulleniyor. Bunlar güzel şeyler. Bugüne kadar alışık olmadığımız durumlar.
Ve bu durumu sağlayabilen, bu güveni sürdürebilen bir takıma sahip olduğumuz için gurur duymalıyız. Boş bir şovenizmden, "aslanlarım benim" edebiyatından bahsetmiyorum. Bahsettiğim, belki de ilk kez gerçekten "Türkiye sizinle gurur duyuyor" tezahüratını hak eden bir mesleki olgunluktur.
Türkiye, futbol dışında bütün dünyayı ilgilendiren hangi alanda, hangi durum listesinde (yani trafik kazaları ve çocuk ölümleri gibi negatif durumların dışında) zirveye bu kadar yakın oldu son yüzyılda? FIFA, dünyada en çok ülkenin (203) üye olduğu üst düzey birlik. Birleşmiş Milletler’den bile 12 fazla üyeye sahip. Futbol keyfi, bu mavi kürenin sakinlerinin en büyük ortak yarış alanını oluşturuyor. Neredeyse sporlar üstü bir ortak keyif. Ve Türkiye sadece Dünya Kupası’nın üçüncüsü değil, FIFA sıralamasında 7. sıraya oturmuş bir takım. 203 üyenin 7.’si. Bazı doğal kaynak rezervleri dışında hangi yarış alanında, hem de güçlü bir organizasyon gerektiren bir dalda böyle bir yere oturduk ki. Ve daha önemlisi, buraya oturmaktan da ötesi sergileniyor. Gürcistan, Slovakya ve Makedonya karşısında bir dünya devi güveni ve organizasyonuyla sahaya çıktı milliler. İlk iki maçta işler iyi başlayıp iyi bitti. Ama son maçta büyük bir krizle yüzleşildi. Ve bu krizin altından büyük bir güvenle kalkılıyor.
Tabii ki oynanan futbolla ilgili tehditler, zayıf yönler mevcut. Sıkıntılar yok değil. Yapılması gereken çok iş var. Ama gurur duyulması gereken böyle yönler de var.