Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bir ülke, bir deha, bir devrimci, bir asi, - ya da konu futbolsa - bir imparator çıkaramaz. Bu birkaç jenerasyonda bile mümkün değil. İşte zaten tam da bu yüzden insanoğlu, sistem denen dalgayı icat etmiştir ya ! Hayatı yaşanır kılmak ve ilerleyebilmek ya da moda deyimiyle ‘sürdürülebilir büyüme’ sıradan profesyonellerle yürütülmesi gereken bir iştir.
Bu çerçevede Mircea Lucescu’nun, Türkiye’ye verdiği ders çok anlamlı. Elindeki profesyonel ekibin yapısına uygun, sıradan, basit, tahmin edilebilir bir programı uygulayarak 3 yıldır ligin zirvesine iki ayrı takımla damga vurmasının, 3 yıl üst üste Avrupa Kupaları’nda baharı görmesinin altında yatanları iyi ele almak lazım. Bugüne kadar sezon başında eline verilen oyuncuların tamamından yararlanabilmiş olmasının altında yatanlara bakmak da... İbrahim, Yasin, Tamer gibi, artık neredeyse futbolculuğu tartışılan oyuncuların milli seviyeye çıkmasının ve Nouma, Sergen, İlhan gibi problem yumaklarının görev adamlarına dönüşmesinin temellerini de algılayabilmek lazım.
Kurulan sistemde, daha önce hayatında santrfordan başka mevkide oynamamış futbolcuların ön liberoda, orta saha oyuncularının forvette oynayabilmesinin hiç de mucize olmayan nedenleri size heyecan vermiyor mu? Dahi ya da devrimci olmayan bir profesyonelin bütün bunları başarması, mucizelerden çok daha etkileyici değil mi? Bütün bunlar, bizim ihtiyacımız olanın, aslında her alanda, sıradan bir profesyonellik olduğunu ortaya koymuyor mu?
Ama bunu algılamak işimize gelmiyor. Çünkü işi başaranın bir dahi, sihirbaz ya da imparator olması bizi analiz etme külfetinden kurtarıyor. İşte bizim kazançları ve kayıpları büyütüp, ‘zafer’ çığlıkları ve ‘rezalet’ hezeyanlarına boğulmayı seçmemizin nedeni budur: Analitik tembellik.
İşinin temellerini, nedenlerini, sonuçlarını araştırmak yerine "O dahidir, bu ise köylü" kolaycılığına kaçmamız bütün bu olup bitenin sebebi. Böyle olduğu için maskara oluyoruz. Geçen yıl köylü, çeribaşı dediğimiz adamlar, bir anda kazanmaya başlıyor ve bu kez "imaparator" oluveriyorlar.
Bunu Fatih Terim’e de yaptık. Ona ‘Sokak Kabadayısı’ derken, Terim 1,5 sene sonra karşılaşacağı İsveç’in en büyük silahı Kennet Andersson’u nasıl durduracağını düşünüyor ve Emre Aşık’ı kullanmaya karar veriyordu. Ve o Emre Aşık çıkıp, maçı kurtaran adam oluyordu. Basit, çalışmaya dayanan, tahmin edilebilir, bu hamleleri yapan büyük bir profesyoneli biz ‘imparator’ yaptık. Şimdi yenilerini istiyoruz.
Artık anlamalı. İhtiyacımız olan ‘imparator’lar değil. Zaten bu yüzden 29 Ekim’i kutluyoruz!