Gazete sayfalarında, kamu alanında şahsi itişmelerin, paslaşmaların, mücadelelerin yürütülmesi doğru değildir. Gazetecinin, gazeteciyle kavgasını bu sayfalarda yürütmesi ahlaki görülemez. Bugüne kadar düpedüz hakaretler yediğimde bile bu ilkeyi göz önüne tutmaya çalıştım. Cevap vermedim.
Gazetecilikte bir temel ilke daha vardır. Ustalarımdan Yiğiter Uluğ'un sık sık tekrarladığı, çevresindekilerin aklına sokmaya çalıştığı bir prensiptir bu: "Gazetecilik doğru mesafede durabilme sanatıdır". Kişilere, kurumlara camialara ve hatta bir ulusa, devlete... Uygun mesafede durmak... Uzak olamazsın, mesleğin doğası gereği mümkün değil. Ama daha önemlisi vıcık vıcık içine de girmemelisin.
Eğer sahne futbol yazarlığı ise biz bu işi yapamıyoruz. Maçlara gönlümüzde renklerle, içimizde hırsla, taraftar gibi gidiyoruz. Hatta daha da ötesi mesafeyi öyle daraltmış oluyoruz ki, kişilerle, hesaplarla, 'ben demiştim'lerle dolu bin bir ön yargıyla çıkıyoruz basın tribününe. Ve işte böyle oluyor. Maçı seyretmiyoruz, sahada ne olup bittiğine bakmıyoruz. Sonuç yönlendiriyor bizi. "Bir taraftardan farkımız kalmıyor" demiyorum. Kalıyor, daha beter oluyoruz. Çünkü 'ben demiştim'lerimiz, vıcık vıcık ilişkilerimiz var. Sonuçta çıkan iş, tribünde konuşulandan farklı olmuyor. Sahada neyin neden olduğunu, maçta neler yaşandığını analiz ederek aktarmak yerine, sorumluluğu olmayan birer teknik direktör ya da başkan oluveriyoruz. "O adamın kulübede ne işi var"lar bitmiyor, "Bu takıma bir libero, bir santrfor lazımlar" da...
Fenerbahçe - İstanbulspor maçını seyredip, eleştirileri okuduktan sonra bunları yazmak farz oldu. Pazar akşamı Kadıköy'de hayatım boyunca seyrettiğim en dramatik maçlardan birine şahit oldum. İnanılmazdı. Hatalarıyla, ama daha çok sevaplarıyla oynamaya çalışan, öğrendiklerini sahaya koymayı bir ölçüde başaran ve yıllar sonra ilk kez futbol oynamaya çalışan Fenerbahçe'nin, müthiş bir alan oyunu sergileyen ve soğukkanlı kalabilen İstanbulspor tarafından devrilişini. Maçı kazanabilecek pozisyonları, hücum olgunluğunu ortaya koymuş genç ev sahibi, ilk yarı 8 net pozisyona girip gol çıkaramamıştı. İstanbulspor 3 akından müthiş, çalışılmış 2 gol kazanmıştı. Erhan oyundan atılana kadar Fenerbahçe oyunda dominanttı, maçı çevirebilirdi. Sonra koptu oyun.
Fenerbahçe adına iyi niyeti görebiliyordunuz, olabilecekleri, ulaşılabilecek noktayı sezebiliyordunuz, ama Fenerbahçe kaybetmişti.
Ve işte yorumlar: "Fenerbahçe'de futbolcu yok!", "Daum sınıfta kaldı", "Nerdesiniz masalcılar?" İnsaf ! Sizden bugünün futbolunu bilmenizi beklemiyorum. Biliyorum ki, dünyadan bihabersiniz. Dünya futbolunu, gelişimini takip etmiyorsunuz. Dünya Kupası'na, G.Kore'ye Japonya'ya gidip, sadece Türkiye'nin maçlarını seyrediyorsunuz. Futbol düşünmüyorsunuz, futbolla yatıp futbolla kalkmıyorsunuz. Ama Allah rızası için biraz insaflı olun. Sahada olup biteni anlatın okuyucularınıza, beyninizde dolanan tilkileri değil.
SPOR
GÜNDEM ENKE
At yarışları
Avrupa Ligleri
İstikrar şart
2. LİG puan durumu
NBA'de 4 transfer
Filede Çekler'i geçtik
Hoşgeldin Kral
Çeyreği bile yeter
Fener'e terapi lazım
Bulgar baskını
Sümer'den itiraf
Haber turu...
Biraz insaf!