Mehmet Çelik

Mehmet Çelik

bizans@gmail.com

Tüm Yazıları

Dahi fizikçi Stephen Hawking, ‘Zamanın Kısa Tarihi’ adlı kitabının ilk paragrafında eğlenceli bir öykü anlatır: “Günlerden bir gün ünlü bilim insanı (söylentiye göre Bertrand Russell) astronomi üzerine halka açık bir konferans veriyormuş. Dünya’nın Güneş etrafında, Güneş’in de galaksi denen uçsuz bucaksız yıldızlar kümesi etrafında nasıl döndüğünü anlatmış. Konuşmasının sonunda salonun en arkasında oturan ufak tefek yaşlı bir kadın ayağa kalkmış ve ‘Bütün söyledikleriniz saçma sapan şeyler. Aslında, Dünya devasa bir kaplumbağanın sırtında duran düz bir tabak gibidir’ demiş. Bilim insanı ise gülümseyerek: ‘Peki, ya kaplumbağa neyin üstünde duruyor?’ diye sormuş. Yaşlı kadın ise, ‘Sen çok akıllısın delikanlı, çok akıllı ama ondan aşağısı hep kaplumbağa zaten!’ demiş.”

Haberin Devamı

Ben de hangi saate baksam aklıma işte bu öykü geliyor. “Saatlerin hepsi birer kaplumbağa” diyorum ve kaplumbağalar dayanıklı kabuklarının üzerinde zamanımızı taşıyor.

Her kültürde var 

Kaplumbağa figürü Dünya’nın hemen her kültüründe, efsanelerde ve inançlarda görülür. Çin mitolojisinde kaplumbağa, kuzeyin, kış mevsiminin, toprağın ve suyun simgesidir. Ayrıca güçlü bacakları ve sağlam kabuğuyla koca Dünya’yı sırtında taşıdığına inanılmış, kabuğunun sertliğiyle kâinatın devamlılığını, ömrünün uzunluğu nedeniyle de sağlıklı hayatın bir simgesi olduğuna inanılmıştır. Hint mitolojisinde Vişnu, yeryüzüne ikinci kez kaplumbağa suretinde iner. Kızılderili efsanelerinde ise kaplumbağa toprağın oluşumunda görev almıştır. İnsanlığın ortak hafızası olan efsaneler pek de haksız sayılmaz, yaklaşık 200 milyon yıldır fiziksel yapılarından önemli bir değişiklik olmadığından kaplumbağalar yaşayan fosillerden sayılır. Sonsuzluğu ve ebedi hayatı simgeleyen kaplumbağa, Türkler için de önemli bir canlı. Moğolistan’daki en eski mezarlardan Pera Müzesi’ndeki ünlü ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ tablosuna kadar pek çok yerde görülür.

Kaplumbağa saatler ve Zahar Pavloviç

‘Yakın ve uzak zaman’ 

Saatler yapı ve tasarımından dolayı da kaplumbağaya benzetilir. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ kitabından bir alıntı: “Adım başında muvakkithaneler vardı. En acele işi olanlar bile onların penceresi önünde durarak cebinden, servetlerine, yaşlarına, cüsselerine göre altın, gümüş, sadece savatlı, kordonlu, kordonsuz, kimi bir iğne yastığı yahut kaplumbağa yavrusu kadar şişkin, kimi yassı ve küçük, saatlerini besmeleyle çıkarırlar, sayacağı zamanın kendileri ve çoluk çocukları için hayırlı olmasını dua ederek ayarlarlar, kurarlar, sonra kulaklarına götürerek, sanki yakın ve uzak zaman için kendilerine verdikleri müjdeleri dinlerlerdi.”

Haberin Devamı

Cep saatlerinin hüküm sürdüğü zamanlarda başı ve gövdesi olan ama ayakları olmayan bir kaplumbağaya benzeyen saatler, 19. yüzyıl sonlarından itibaren hem en güzel formuna kavuştu hem de cebimizden çıkıp, bileğimize kondu. Zaman bu kaplumbağaların ayaklarına bağlanan kordonla bize sarıldı, biz de onu sadık bir yardımcı olarak hizmetimize aldık. 

Sayın başmakinist! 

Saatlerimizi, güzel kaplumbağalarımızı seyre dalmak, onları dinlemek çok öğreticidir. Saatlerimizle birlikteyken asla yalnızlıktan sıkılmayız. Zaten yalnız da değiliz, kaplumbağa saatlerimiz, gücünü bizden alan, bizimle yaşayan mekanik canlılardır. Onlar düşüncelerimize yön verebilir, hayatımızı belirli aralıklara bölerek düzenleyebilir, hayata ve yeryüzüne bakışımızı, toplumu ve tarihi ön yargılardan uzak serinlikte değerlendirebilmemizi sağlayabilirler. Saatin içindeki çarklar, dairesel hareketleriyle bizi sonsuzluğu düşünmeye çağırır. 

Haberin Devamı

Saatlerimiz, Andrey Platonov’un ‘Çevengur’ romanındaki lokomotif tamircisi Zahar Pavloviç gibi gökyüzüne bakıp, yeniden düşünmemize yardımcı olabilir: “Yıldızlar şevkle ışıldıyordu ama her biri yalnızlık içindeydi. Zahar Pavloviç gökyüzünün neye benzediğini düşündü. Ve kendisini bandaj almaya gönderdikleri kavşak istasyonunu anımsadı. Garın platformunda yapayalnız sinyallerin denizi görülüyordu: makaslar, semaforlar, yolağızlan, ikaz lambaları ve koşturan lokomotiflerin projektör ışıkları. Gökyüzü de böyle ama daha uzaktı ve sakince, daha bir düzenli çalışıyordu.” 

Biz de kaplumbağa saatlerimizi düşünerek, saygı ve hayranlık duyduğumuz insanlara roman kahramanları gibi sorular sorabiliriz: “Sayın başmakinist!” diye seslenmişti Zahar Pavloviç, işe olan sevgisi hatırına yüreklenerek. “İzninizle bir şey soracaktım: Neden insan böyle vasattır, kötü ile iyi arası bir şeydir de makineler aynı derecede fevkaladedir?”

Fotoğraf: Nomos Minimatik