Geçen gün önce yeni kitaplar satan bir kitabevine sonra eski kitaplar satan bir sahafa uğradım. Kitabevinde “Dokümanın Arka Yüzü” isimli bir kitap görünce çok şaşırdım. Alberto Manguel sonunda arşivcileri anlatan bir kitap yazmış diye çok sevindim. Sonra yanıldığımı anladım, meğer kitabın adı “Dokumanın Arka Yüzü” imiş. “Çeviri Sanatı Üzerine Değiniler” alt başlığını taşıyan 77 sayfalık kitapta çoğu bir veya iki sayfa uzunluğunda 44 kısa deneme bulunuyor. YKY’den çıkan kitabın çevirmeni Orhan Düz, editörü ise Darmin Hadzibegoviç. Çok iyi bir iş çıkarmışlar. Yorgunluktan uyuyan dokumacı kadınları gösteren Edward-Burne-Jones imzalı bir resimden detayın olduğu kapak da güzel.
Denemelerin başlıklarını da çok beğendim, üç tanesi hariç hepsi bir kelimeden oluşuyor, en beğendiklerim: “Aziz, Dingin, Doğa, Arı, İsim, Tohum, Sınıflandırma, Masallar, İhanet, Evren, Ev, Yıldız, Mavi, Doppelgänger, Ses, Haritacılık, Zenginlik, Sadakat, Uyanış, Anlaşılabilirlik, Zaman, Âdem, Mit, Ölüm, Kopya, Arketip, Zincir, Portre, Gölge, Gösterişsizlik.”
Bunlar tam da Sinan Genim tarafından yazılacak konu başlıkları gibi diye düşündüm. Müzisyen Woody Guthrie “Herhangi bir aptal bir şeyi karmaşık hale getirebilir. Basitleştirmek için dâhi olmak gerekir.” demiş, Manguel’in denemeleri bu düşüncenin bir ispatı gibi.
Tahmin edileceği üzere ilk olarak “Zaman” başlıklı denemeyi okudum. Üç paragraftan oluşan denemenin ikinci paragrafı şöyle başlıyor: “Dünyada nispeten az bilinen dillerden biri olan Aymara, Bolivya, Peru ve Şili’nin bazı bölgelerini kapsayan And Dağları yöresinde bir milyona yakın kişinin konuştuğu bir dildir. Aymara halkının zamanı kavrayışı benzersizdir: Onların nazarında geçmiş gelecektedir, gelecekse geçmişte; Aymara halkına göre zaman harekettir ve iki şekilde dile getirilir. Birinde zamanın geçişi, ‘bir manzara üzerinde hareket’ olarak, benliğin, birinci tekil şahsın hareketi olarak algılanır. İkincisinde ise zaman, ‘ilerleyen olaylar’ veya bir olaylar zinciri olarak, hareket eden bir nesne olarak algılanır. Zamana dair bu ikinci anlayış konuşan bir şahsı ima etmez: Aymara halkı için tüm olaylar sonsuz bir çizgide cereyan eder, önceki olaylar önde, sonraki olaylarsa arkada uzanmaktadır.” Bu cümleler Jay Griffiths’in yazdığı “Tik Tak: Zamana Kaçamak Bir Bakış” kitabını hatırlattı. Birbirine dokunan kitapları seviyorum, kütüphanemde onları yan yana görmek güzel.
Sahaf dükkanının duvarında 11 kitapçının bir arada bulunduğu bir fotoğraf vardı. Gözlerim rahmetli Sıtkı Altuner’i aradı ama göremedim. Sıtkı Hoca’yı andık. Kitaplarının oraya buraya dağıldığını, “kitap müzesi” hayalinin bu nedenle gerçekleşmeyeceğini öğrendim. Ömrü boyunca bu uğurda kitap biriktiren bir adamdı Sıtkı Altuner ve birçok zorluğa göğüs germişti, ne yazık ki kitap müzesini göremedi, anlaşılan biz de göremeyeceğiz.
Sıtkı Hoca, her kitabın içinde başka kitaplar olduğunu söylerdi. Dükkanındaki kitapların içeriklerini çok iyi bilirdi. Birçok insana kitapların kapağına, adına aldanmamasını söyler sonra “Bak mesela sadece isminden ötürü şu hiç bakmayacağın kitabın içinde seni ilgilendiren bir bölüm var” derdi. Bu yaklaşım beni adına bakıp ilgilenmediğim nice kitapla, dergiyle tanıştırdı ve ilgi alanlarım ile örtüşen yazılara kavuştum.
Bu yazıyı yazarken, masanın önünden geçen bir arkadaş kitabı görünce çok şaşırdı. Ne diyecek diye bekledim. İlk cümlesi şöyle: “‘Dokunmanın Arka Yüzü’ mü?”