YazarlarMeczub

Meczub

17.09.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Meczub

Meczub

SON yıllarda, siyasal literatürümüze yeniden musallat olan bir sözcük "meczub".
Aslında sözcük anlamı kullananların çoğunluğu tarafından bilinmeyen bir söz bu.
Meczub köken olarak, "tasavvufta cezbe yoluyla bütün ruhsal aşamaları geçmiş, bütün gerçeklere ermiş kişi", anlamına geliyor.
Mutasavvuflara göre meczuplar üçe ayrılırlar. Meczub - ı gayrı salikler ki, bir yol göstericiye bağlanmadan tasavvufi yoldan geçmeden cezbeye ulaşmışlardır. Bunlardan şeriat yükümlülükleri düşmüştür ve de başkalarına yol göstermeleri mümkün değildir.
Salik - i meczub ise önce bir yol göstericiye bağlanmış, tasavvufi yolculuğun aşamalarını kavramış, sonra da, cezbeye tutularak bildiği şeyleri doğrudan tatmış yaşamış, yokluk aşamalarından geçerek, kendini Tanrı varlığı ile geri dönmüş yolculuğunu tamamlamış kişidir.
Salik - i meczub ile meczub - ı salikler başkalarına yol gösterebilirler.
Sözcük zaman içinde, "meczub"tan "meczup"a dönüşmüş aklını yitirmiş, deli sapık anlamına kullanılır olmuştur. Yakup Kadri Karaosmanoğlu "Yaban" adlı yapıtında "Bunlardan başka köyün iki meczubu ve bir de cücesi vardır", derken sözcüğü bu anlamda kullanmaktadır.
Belki de ülkemizde, yıllardır akıl ile ilgili kavram kargaşasının temelinde de bu kavram yatmaktadır.
"Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, sürüden ayrılanı kurt kapar, erken öten horozun ömrü kısa olur, sana mı kaldı kardeşim" deyişlerini diline pelesenk etmiş olan bir toplum, haksızlıklar karşısında dut yemiş bülbül gibi susan, genel kanının aksine görüş ileri sürmeyen, kimi toplumsal davranışlardaki bozukluklardan sözetmeyen kişileri müdebbir (tedbirli), giderek akil (akıllı) kişi kabul etmiştir de, tepkisini gösteren, düşüncesini söyleyen, yanlış gördüğünün yanlışlığının altını çizene, sesini yükseltene ise hemen deli etiketini yapıştırmıştır.
İşgal İstanbul'un da kimbilir kaç kişi, Mustafa Kemal ile ilk kez Amerikan basınının küçümseyici, kendince aşağılayıcı bir biçimde "Kemalist" diye nitelendirdiği silah arkadaşlarını deli olarak görmekteydiler.
Gerçek delilere gelince, onların bir bölümü, sonradan evliya kabul edilmiş ve mezarlarına çaputlar bağlanmıştır.
Bir yabancı için anlaşılması güç olan bu sonuncu olgunun temeli taa, işte tasavvuftaki bu meczub kavramına dayanmaktadır.
Meczubun yeniden canlanarak, siyasal literatürümüzde, seçkin yer alması ise, sağcıların suçsuzluğu kavramına kadar varır. Önceleri "bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz" diye ortaya çıkanlar, mızrak çuvala sığmayınca, tavırlarını değiştirip, sağ ideolojiden hareketle suç işleyenleri "meczub" olarak nitelemeye başlamışlardır.
Bir devlet adamına suikast mı işleniyor?
Fail sağcıysa meczuptur.
Bir baro başkanı mı öldürülüyor?
Fail sağcı ise meczuptur.
Türban için uçak mı kaçırılıyor?
Fail sağcı ise, tabanca plastik, herif de meczuptur.
Kimse düşünmüyor, "hangi ülkenin meczubu, nasıl davranır?" diye.
Oysa meczuplar da, ne görmüş, ne işitmişlerse onu yaparlar. Eh bilmedikleri şeyi yapacak halleri yok ya.
Nitekim ABD'de, Süperman filminden sonra, birkaç da meczup, uçmak için kendilerini pencereden atıp, telef olmuşlardı.
Son uçak kaçırma olayı ile birlikte yeniden gündemimize girdi meczupluk.
Bütün bunlara bakıyorum da, elimde olmadan dua ediyorum.
"Allahım meczuplarla başedebiliriz, yeter ki sen bizi hamakattan koru. Çünkü hamakat (ahmaklık) meczupluktan da beter gayrı kabil - i ıslah bir keyfiyettir ki, sonu toptan fena bulmaktır."




Yazara E-Posta: a.sirmen@milliyet.com.tr

KEŞFETYENİ
Bayhan'ın baba acısı! 'Ateş düştüğü yeri yakar'
Bayhan'ın baba acısı! 'Ateş düştüğü yeri yakar'

Cadde | 29.04.2025 - 07:27

Şarkıcı Bayhan Gürhan trafik kazasında hayatını kaybeden babası Sabahattin Gürhan ile ilgili konuştu. Ünlü şarkıcı, 'Ateş düştüğü yeri yakar' dedi.

Yazarlar