Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Otomotiv üreticileri, rekabetçilik adına 2000’li yılların başlarında “denenmemişi denemek ve boşlukları doldurmak” için pek çok model piyasaya sundu... Peki ya sonu?

‘Bak bişi deniyecez’

Dünya otomotiv tarihi, “başarılı girişimlerin” yanı sıra “Bak, şimdi bişi deniyecez!” diyerek yola çıkan, rekabetçilik ve denenmemişi yapmak, bir boşluğu doldurmak” adına üretilen ancak sonunda “fikir çöplüğünü boylayan” modellerle, markalarla, teknolojilerle dolu... “Peki en çok kim yaptı bunu?” diye sorarsanız, bunun tek bir cevabı yok tabii. Zira Avrupa kıtasından Asya’ya, oradan Amerika ve Afrika’ya kadar her yer de bir dolu böyle iş mevcut...

Haberin Devamı

Peki ben bugün ne yazacağım? Bugün, Avrupa’da başarısız olan ve sadece 2000’li yıllarda önümüze çıkan (ya da başarısızlığı nedeniyle önümüze bile çıkamayan) örneklerden bahsedeceğim. Zira bir kısmı gerçekte ülkemize de geldi ama çoğu kaybolup gitti bile... Mesela? Evet, mesela “Renault Avantime” diyeyim. Markanın çok başarılı ve Avrupa’da önemli bir rüzgâr yaratan büyük boy MPV’si Espace’ın platformu üzerine bir “lüks ve yüksek coupe” konduran Renault, bunun üretimi için Fransız “Matra” firmasını görevlendirmişti. 2001’de üretimine başlanan ve büyük iddialarla lanse edilen Avantime, “Espace müşterileri ve onların çocuklarını” gözüne kestirmişti. Ancak bunun olmayacağı çabuk anlaşıldı. Üstelik 4 kapılı lüks Vel Satis, Avantime’ı resmen “vurmuştu!” Finansal güçlükler çeken Matra da, Avantime’ın düşük satışlarından etkilenmiş ve 2003’te otomotiv işini bırakacağını açıklamıştı. Avantime üretimi başka yere kaydırmak istemeyen Renault da, yaklaşık 8 bin 550 adetten sonra aracın üretimi kesti. Türkiye’de bir ya da birkaç tane olduğu biliniyor.

‘Bak bişi deniyecez’

Sürgülü minik!

Benzer (ancak daha ufak boyutlu) bir örnek, yine Fransa’dan çıktı. B-Sınıfı otomobilleriyle sükse yaratan Peugeot, tam da “Bak bi şey denedim!” dercesine 1007’yi sundu piyasaya. Peugeot 206 ve Citroen C3’te kullanılan platform üzerine inşa edilen “1007”, pratiklik ve “gösteriş” adına pek çok unsura sahipti.

2002 Paris Motor Show’da sergilenen “Sesame” konseptinin seri üretilmiş hali olan araç, Pininfarina taraf ından tasarlanmış ve 2004’te piyasaya sunulmuştu. Lüks iç mekanı, kişiselleştirilebilir unsurlarının yanı sıra en çok da “sürgülü kapıları”yla dikkat çekti. Ancak konseptine gösterilen yoğun ilgi, 1007’nin kendisine gösterilmedi. Zira dar park alanlarında kolaylık sağlasın diye konulan sürgülü kapılar ağırdı, aracın performansı ise “yok gibi”ydi. İngilizler, bu konuda ağır eleştiriler yöneltiyordu. Yine de 2009 yılına kadar 120 bin adet civarında satıldığı söyleniyor. En azından apar topar üretimden kaldırılmadı yani...

Haberin Devamı

‘Bak bişi deniyecez’

İthal başarısızlıklar

Tabii “Herkes hata yapabilir” dedirten bu iki örneğe bakarak, diğer firmaların “hep doğru” işler yaptığını düşünmeyin. Zira Avrupa’ya ithal edilen “başarısız” arkadaşlar da oldu.

Tıpkı bir dönem Daimler yani Mercedes çatışı altında olan Chrysler’ın “Crossfire” modeli gibi. Bir dönem Türkiye pazarında da birkaç adet satılan Crossfire, markanın Mercedes çatısı altındayken ürettiği bir modeldi. 2004-2008 yılları arasında üretimde kalan Crossfire, aslında kasası değiştirilmiş (çirkinleştirilmiş) Mercedes-Benz SLK’dan başkası değildi. Tamamen ticari bir başarısızlıktı. Bayiler, ellerinde biriken araçları spot piyasada satmak zorunda kalmıştı. Reklam yüzü Celine Dion bile olsa, çöpe gitmekten kurtulamadı.

Haberin Devamı

‘Bak bişi deniyecez’

Nissan Cube ise, “Ya sev ya da nefret et!” mottosuna uyan bir otomobildi. Nitekim aslen Japon pazarı için tasarlanan ve uzun bir süre üretilen Cube, Asyalılar için ilginçti. Asimetrik bir tasarıma sahip otomobilin sağı ile solu birbirinden neredeyse farklıydı. Özellikle Daihatsu örneğine bakarak bu tip otomobillerin Avrupa’da da satılabileceğini düşünen Renault-Nissan ittifakı, bu minik MPV’nin 3. neslini 2009’da Avrupa’da satışa sundu. İç mekanı hayli ilginç ve lüks unsurlara sahipti. Mesela tasarımcılar, iç mekanda jakuzi ve su damlasından (sanırım sulu bir yerde tasarladılar) ilham almıştı. Farklı renklerde ayarlanabilen iç ambiyans ışıkları, farklı renkte havalandırma ızgara çerçeveleri gibi “ıncık cıncık” kişiselleştirme seçenekleri vardı. Ancak bu aracın da Avrupa ömrü uzun olmadı. Nitekim Japonya üretiminde de deprem vs gibi sıkıntılar yaşanmıştı. Nissan, bu aracı “fiyatı pahalı kaldığı” gerekçesiyle 2011’de Avrupa pazarından çektiğini açıkladı.

‘Bak bişi deniyecez’

Aslında sayılacaklar bununla sınırlı değil. “Chevrolet SSR”ı mı ararsınız, yoksa “Chrysler PT Cruiser”ı mı? Acaba “arka bagaj kapağında fabrika çıkışı portatif hoparlör” güzelliği olan “Dodge Caliber”den mi bahsetseydim? Yaaa, bir de kapı yerine açılabilen boru şeklinde “kapımsı” şeyleri olan ve ön camı olmayıp öylece kullanılan Smart Crossblade de vardı değil mi? Neyse, belki başka zamana...