Önceki akşam Doğan Yayın Holding'in 200 üst düzey yönetici ve yazarıyla Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın da katıldığı "Reform Sürecinde Türkiye Ekonomisi" başlıklı bir tartışma gerçekleştirildi. Grubun tüm yazar ve yöneticilerinin yanı sıra, Mehmet Ali Birand'ın Kanal D kameraları karşısına çıkıp tüm yazarların sorularını Unakıtan'a yönlendirmesi açık oturumu hayli keyifli hale getirdi.
Malum bu ara Unakıtan hayli gündemde. Sık sık oğluyla ilgili çıkan iddiaları yanıtlamak zorunda kalıyor. Zaman zaman kendi uslübunda kafa tutuyor. Undu, mısırdı Unaktıan bir türlü dertten kurtulamıyor. Batıda olsa bir Maliye Bakanı bu tür iddialar karşısında konumunu zor korurdu. Bereket burası Türkiye de Unakıtan bunları savuşturabiliyor.
Unakıtan'a iki açıdan baktık. Birincisi, küçük işadamı kılıklı gözüken bu yeni siyasetçinin kurnazca, fakat eğlendiren uslubü karşısında gerçek sorunlara ne kadar egemen olduğunu merak ediyorduk. Ancak Unakıtan eski bir bürokrat. Tipik sağcı bürokratların olduğu gibi pratik bir yapıya sahip görünüyordu. Malum bizim solcular teorik kalınca ve sorunlar da ortada kalır.
İkincisi, bu dinci bilinen iktidarın kafasında farklı bir gündemin olup olmadığını merak ediyorduk. Yani insan malzemesi de merakımızdı. Unakıtan'a çok çeşitli sorular soruldu. Kimisi, hakkındaki iddialara ilişkindi, kimi vergilerle ilgili. Birkaç tane de özelleştirmeye ilişkin soru geldi.
Unakıtan kendi açısından gerçekçiydi. IMF'nin dışında bir seçenekleri olmadığını, harfiyen her deneni yapmak zorunda olduklarını biliyor ve açıkça ifade ediyordu.
Unakıtan'a biz de bir soru sorduk;
"Bir buçuk yıla yaklaşan ekonomi ve dış politikanızla batıda büyük destek buluyorsunuz. Ancak Kasım 2002'de halkın geniş bir kısmının desteğiyle, hatta tuzu kuruların direncine rağmen iktidara geldiniz. Yoksullar, işsizler ve kent varoşları size oy verdi. Orta Anadolu'da çiftçi arasında oy patlaması yaptınız. Ve bu sürede bunlara fazla bir şey veremediniz. Son Dünya Bankası verilerine göre işsizlik kriz öncesi döneme göre iki kat arttı ve hala da artıyor. Kentlerde yoksulluk sınırı altında olanlar yüzde 6'dan 17'ye çıktı. Her beş kişiden biri aç. 2003 bütçesinde vergilerin yüzde 70'i dolaylı, yani gelir dağılımını bozan yapıda. 2004 bütçesinde de harcamaların yüzde 46'sı faize. Yani sınırlı sayıda kişiye. Bu da adaletsizliği büsbütün artıyor. Şimdilik halkın size kredisi sürse de günün birinde bu kesimler isyan edebilir. Oy aldığınız kesimlere ne zaman adaletçi politikalar sunabileceksiniz?"
Unakıtan'ın yanıtı hazırdı. Üç noktaya değindi. Popülist politikalara dönüş olanağının kalktığından bahsetti. İkincisi, asgari ücrete ve emeklilere yapılan ücret zammından bahsetti. Ve nihayet Tayyip Erdoğan'ın yoksullara ne kadar duyarlı olduğunu uzun uzun anlattı.
Kısacası hükümet sosyal politikalarda hazırlıklı görünmüyor. Ücret zammını sosyal politika sanıyor. Ekonomik politikalarda da IMF ne derse yaptığı taktirde başlarının derde girmeyeceğini düşünüyor. Gerisi malum klasik siyaset!