Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Bayramda bir tezi gündeme getirmiş, günün birinde TL'yi bırakıp euroya geçeceğimiz varsayımıyla sabit kuru tartışmıştık. Malum dalgalı kur da dış şoklara karşı önemli bir bağışıklık sağlasa da, sabit kur da ekonomik istikrar sağlıyor.
Ülkemizde önceleri sabit kur uygulanırdı. Böylece enflasyonun büsbütün ipini koparmaması amaçlanıyordu. Daha doğrusu 2000 yılına dek Merkez Bankası kuru bir önceki ayın özel imalat sanayiindeki fiyat gelişmelerine bağlı olarak ayarlardı. Yani hem dış ticarette göreli fiyat değişimi dikkate alınıyor, hem de fiyat istikrarı da göz önüne alınmış oluyordu. Ancak 2000 yılında cari işlemler açığının temel sorun haline gelmesiyle ve krizin patlamasıyla 2001 yılında esnek kur sistemine geçildi.
Artık dalgalı kurdayız. Bir süre bu sisteme dirensek de şimdi bunun en ideal yol olduğuna inanmış görünüyoruz. Oysa zaman zaman TL bir hayli değer kazanıyor. Biraz pariteyle, biraz da iç üretim verimliliğiyle bu sorun aşılsa da, daha ne kadar sürdürülebilir bilmiyoruz. Üstelik, günün birinde Avrupa Para Sistemi'ne geçilecek. Yani bir çeşit sabit kura. Hiç olmazsa şimdiden alışmış olmaz mıyız?
Türkiye'de sabit kurun uygulandığı oldu, ama para kurulu hiç uygulanmadı. Daha doğrusu para kurulunun temel ilkesi olan para arzının döviz rezervlerine bağlı olması 2000 yılında uygulandı, fakat çöktü. Oysa her ülkede para kurulu hüsranla sonuçlanmadı. Mesela 1992 yılında Estonya Para Kurulu uygulamasına geçerek çok olumlu sonuçlar aldı. 1983'te sabit kur uygulamasına geçen Hong Kong da Çin'e rağmen istikrarı sağladı. Öte yandan Arjantin bu sistemle enflasyonu yendi. Keza Bosna ile Bulgaristan da bu rejimle bir hayli olumlu sonuçlar elde etti.
Ancak, sabit kurun uygulandığı her ülkede olumlu sonuçların elde edildiği söylenemez. Aksine örnekler daha fazla. Örneğin 1994'te benzer bir uygulamaya geçen Litvanya'da yeterince siyasal destek sağlanamayınca fiyat artışları yaşandı ve reel kur aşırı değerli kaldı. Böylece dış ticaret açığı milli gelirin yüzde 10'unu aştı. Bu sırada ortaya çıkan bankacılık krizi karşısında da yanlış önlemler alınınca yurtdışında kredibilite çöktü ve rezervler erimeye başladı. Sonrası malum. Litvanya'nın sabit kurla serüveni Türkiye'nin kura dayalı istikrar serüvenine ne denli benziyor, değil mi?
Sabit kur ekonomik istikrar sağlıyor, desek de, biz istikrarı dalgalı kurda elde ettik. Doğru, ama bunun için de bir bedel ödemek zorunda kaldık. Aşırı sıkı para ve maliye politikası uygulamak zorunda kaldık. Böylece ortaya çok ciddi bir işsizlik ve yatırım daralması çıktı. Oysa kurun belirlendiği, beklentilere dayalı istikrar programlarında büyüme üzerinde olumsuz etkiler az olur.
Tabii, zaman zaman şeytanın avukatlığını yapmakta yarar olsa da, sabit kura dönülmesini savunmak günümüzde çok zor. Ama nihayet unutmayalım; Avrupa Birliği'ne girmeden Gümrük Birliği'ne girdik. Yine AB'ye girmeden Avrupa Para Birliği'ne gireceksek, bir geçiş dönemi olacak ve euroya geçmeden euroya dayalı sabit kura geçeceğiz. O zaman ne olacak?