Bunun birkaç nedeni olabilir; birincisi, artık çoğu ülkede dalgalı kur sistemi bulunuyor. Sistem hem çıkışları engelliyor, hem de düzene sokuyor. İkincisi, bu ülkelerde mali sistemler daha güçlü. Üçüncüsü artık bu ülkelerde aşırı ölçülerde sıcak para olmuyor. Ve nihayet çıkarken belli bir riskin oluşması nedeniyle değil, daha farklı bir getiri nedeniyle ülkeyi terk ediyorlar ve bunun yarattığı sıkıntı da az oluyor.Ancak dünyada mali kriz risklerinin sona erdiğini iddia etmek mümkün değil. Ekonomik yapıları kırılgan, borç yükü fazla, bankacılık kesimi zafiyet içinde olan ve ödemeler dengesi sorunu yaşayan birçok ülke var. Geçenlerde The Economist dergisinde Kopenhag Uzlaşması olarak bilinen ve küresel refahın artmasına ilişkin proje tartışılıyordu. Projenin katılımcılarından ABDli ekonomist Barry Eichengreenin, krizleri açlık ve savaşla karşılaştırması hayli ilginçti.Genellikle mali krizlerde milli gelirin yüzde 9u kadar bir kayıp ortaya çıkıyordu. Ancak bazı ülkelerde, örneğin Arjantin ve Endonezyada bu, yüzde 20ye kadar tırmanıyordu. Bu oran 1930ların depresyonuna göre daha fazlaydı. Asya krizinde 22 milyon kişi yoksulluğa itilmişti. Eichengreenin hesaplarına göre krizler olmasaydı, her yıl 107 milyar dolarlık gelir kaybolmamış olacaktı. Etkinlik deyince akla elbette liberasyon, yani serbestleşme geliyor. Ancak bu durumda kur nedeniyle mali krizler kaçınılmazlaşıyor. Gerçi Çin gibi, sıcak paradan çok doğrudan yabancı sermayenin gelişine olanak tanıyan bazı ülkeler de yok değil. Yine de bunun dışında kalan ülkelerde mali liberalleşme sonucu elde edilen büyüme artışının ek geliri bir krizle tümden yitirilebiliyor.Mali krizlerin engellenmesi için ise yapılması gerekenler belli. Başta para ve maliye politikalarının sağlıklı ve sürdürülebilir olması geliyor. Özellikle yeterince dış yatırım çekemeyen ülkelerde mali sistem kırılganlaşıyor ve bir süre sonra kriz kaçınılmaz oluyor. Çünkü sürekli dövizle borçlanan ve yurtiçinde yerli para cinsinden borç veren mali sistem çalkantılara dayanıklı olamıyor.Buna iki çözüm kalıyor. Biri, tüm ülkelerin küresel bir para birimine geçmesi, diğeri de yerli para cinsinden çıkarılan borçlanma tahvillerinin başka paralara tahvil edilebilme olanağı. Her iki öneriyi de gerçekçi bulmak olanaklı değil. Gerçi Eichengreen tüm gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinden oluşan sentetik bir mali ürünle sorunu çözmeye çalışsa da, bunun da ciddi bir maliyeti var. Bu ürünün uluslararası geçerliğini yaratmak için daha fazla getiri gerekiyor. Eichengreene göre bu yılda 545 milyon dolar ediyor. 107 milyar dolarlık kayıp karşısında ise bu rakam devede kulak kalıyor. Düşünmeye değer gerçekten. hgunes@milliyet.com.tr Geçen ay ABDde faizlerin artacağına ilişkin beklentiler gelişmekte olan ülkelerden ciddi boyutta sermaye çıkışı yarattı. Ve ülkelerde mali piyasalar ciddi biçimde çalkalandı. Ancak yine de herhangi bir kriz oluşmadı.