Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İşte tam bu sırada Dünya Bankası eski Başkan Yardımcısı ve Başekonomisti Joseph Stiglitz Türkiyeyi yeniden ziyaret etmesi anlam taşıyor. Stiglitzin son tezleri biliniyor. Gelişmekte olan ülkelere önerilen küresel politikalar büyük hasar bırakıyor. Nobel ödülü almış bu Keynezyen iktisatçıyı bu hafta dikkatle izleyeceğiz. Böylesi bir dönemde Stiglitzin konuşması ufuk açacak.Aklımıza Ziya Öniş (Koç Üniversitesi) ile Emre Alper (Boğaziçi Üniversitesi) tarafından geçen yıl yayımlanan (Canadian Journal of Development Studies) "Gelişmekte olan Piyalardaki Krizler ve IMF" başlıklı makale geliyor. Çalışmada iki gereksinimden bahsediliyordu; birincisi, IMF tarafından istenen reformların gerçekleştirilebilmesi için bu ülkelerin belli bir siyasi yapıyı içselleştirme zorunluğu, ikincisi de, bu ülkelerin ufuklarını açarak (IMF gündeminin dışında kalan) gelir dağılımı ve ve uzun dönemli rekabet gücü gibi konulara yönelme gereği.Şu andaki haliyle IMFnin krize girmiş ülkeleri zamanında uyaramadığı gibi, girdikten sonra da çoğunu kurtaramadığı, hatta daha beter batırdığı biliniyor. Yani IMFnin karizması çizilmiş filan değil, resmen kazınmış durumda! Bu nedenle IMF son yıllarda hem içeriden, hem de dışarıdan ciddi eleştirilere maruz kalıyor. "Dışarıdan" gelen eleştiriler oldum olası IMF reçetelerin yarattığı işsizlik ve diğer sosyal sıkıntıları dile getirirdi.Bu kez benzer tezler IMFnin beceriksizliği ve kaynakları hoyratça kullanılmasıyla birleşerek "içeriden" geliyor. Yani ABDden. Ve tabii daha etkili oluyor. Stiglitz de bu içeriden eleştirilerden biri. Hatta öylesine içerinden ki, bu kuruluşların tepesinde bulunmuş. Önceki yıl yayımlanan "Küreselleşme ve karşıtları" kitabı da bu nedenle büyük gürültü koparmıştı.Birçokları "IMFsiz bu programı beceremezdik" diye düşünüyor. Gerçekten ağır bir borç krizinde olan Türkiyenin borçlarını yeniden yapılandırmak için IMFnin mali desteğine ihtiyacı vardı. İkincisi, kriz sonrası siyasal kredibilitesini kaybetmiş olan o koalisyon hükümetinin belli reformları kendi iradesiyle yapması olanaksızdı. Paranın gücüyle ve İstanbul sermayesinin medyaya yansıyan baskısıyla bu reformlar yaptırıldı. Ve yerle bir olmuş IMF karizması da onarılmış oldu.Ancak IMFnin ciddi bir kalkınma vizyonunun olmadığı aşikar. Sosyal konularda da kayıtsız olduğu öteden beri biliniyor. Artık hem ciddi bir büyüme modelinin yürürlüğe konulması, hem de dünyanın en adaletsiz ülkelerinden biri olmaktan çıkılması gerekiyor. Yani sosyal reformlar şart. Kaldı ki, ilelebet IMF güdümünde ekonomik politikalar da sürdürülemez.AKP hükümeti güdümlü olmaktan çıkıp, artık kendi politikalarını halka sunabilmeli! hgunes@milliyet.com.tr Son zamanlarda medyada bazı kalemler, farklı bir biçimde de olsa, IMF ile yola devam etmenin gerekliliği üzerine yazılar yazıyor. Bu yazılarda temel olarak iki gerekçe gözleniyor. Birincisi, IMF sopasından yoksun kalındığında reformların sürdürülemeyeceği kaygısı. İkincisi de, mali disiplinin sürebilmesi için IMF gözetimine duyulan gereksinim. Kaldı ki, kendisine olan yüklü borçlarımız nedeniyle IMF gelişmeleri denetlemek isteyebilir.