Hasan Pulur

Hasan Pulur

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DİPLOMASİDE, bilgi toplama ve değerlendirmede "Açık istihbarat" diye bir kavram vardır.
Nedir bu kavram?
İki satırlık bir gazete haberi, belirli çevrelere yakın bir köşe yazısı, televizyondaki bir görüntü, bunların hepsi "Açık istihbarat" için birer kaynaktır.
Önemli olan, bunları yan yana ya da alt alta koyup, bir fotoğraf çekebilmek...
* * *
HATIRLAYACAKSINIZ Erbakan geçen salı günü grupta, çok sert, belirli çevrelere gönderme yapan bir konuşma yaptı...
"Dinine bağlı insanlar borç ödemek, taviz vermek mecburiyetindeymiş gibi hava yaratılıyor" dedi.
"Cumhuriyet'i, nasıl bu inanan insanlar kurduysa, yine onlar yüceltecektir" dedi.
"Bu insanlar kimseye herhangi bir taviz mecburiyetinde değiller" dedi.
"Bilakis bu insanlardan özür dilenmelidir" dedi.
Peki Erbakan niçin böyle dedi, niçin böyle konuştu, dilinin altında ne vardı?
* * *
İŞTE bu sorunun cevabını "Açık istihbarat"la bulabilirsiniz...
Kim ne demiş, kim ne yazmış, diyerek...
Mesela "Yeni Şafak" gazetesinin 26 Mart 1997 tarihli sayısında Mustafa Karaalioğlu'nun yazısından birkaç satır:
"Erbakan'ı düne hazırlayan gelişmelerin en önemlisi geçtiğimiz hafta sonu İstanbul'da yaşandı. Aralarında Sabancı Topluluğu, Demirören ve Ceylan grupları, ile Türkiye'nin önde gelen sanayici ve işadamlarının bulunduğu bir grupla yemek yiyen Erbakan o masadan büyük bir moralle kalktı. Çünkü üretimleri ve etki alanlarıyla yaklaşık 2 katrilyonluk aktif bir ciroyu temsil eden iş dünyasının bu etkin kesimi Hoca'ya özetle, arkandayız, mesajını verdi. Türkiye bütçesinin yaklaşık 1/3'ü oranında bir ekonomik değeri temsil eden bu kesimin tavrı çok önemli.(...) İşadamları ülkenin inanan insanlarının hakları üzerinde bir pazarlık yapılmasından hoşlanmıyorlar."
* * *
BU satırları okuyan "Açık istihbarat"a meraklı biri "Hııı, anlaşıldı!" diye bir nokta koymaz mı?
Sonra aynı tarihli Milliyet'te, Amerika'nın etkili gazetelerinden The New York Times'ta yayınlanan bir başyazıdan bazı satırların altını çizmez mi?
"Ordu tarafından desteklenen laik partiler, kökleri derinlere uzanan bir popülerlik yaratmakta başarısız kaldılar. Giderek artan biçimde, sıradan vatandaşların sorunlarından habersiz oldukları düşünülüyor ve kişisel kan davaları ile çürümüşlük, bu partileri tüketiyor. Bunların aksine, Erbakan'ın RP'si, Türkiye'nin pek çok büyük kentinde nispeten temiz ve etkili belediye yönetimleri oluşturarak, tabandaki desteğini güçlendiriyor.(...) Türkiye'nin Avrupa ile daha yakın bir şekilde bütünleşmesine büyük engel teşkil eden şey, askeri açıdan milliyetçi ve tümüyle insan hakları ihlaline temayülü olan güçlü Türk ordusunun ta kendisidir."
* * *
"TÜRKİYE'nin işgüzar generalleri"
başlıklı bu yazıdan bir gün sonra, yine Amerika'nın etkili gazetelerinden "The Washington Post'taki aynı paralelde bir yazı yayınlanıp, "Türkiye'de İslami tehdit abartılıyor" denilirse, bu iki yazıya da bir mim koyup, aklınıza ABD sözcüsünün, Refahyol kurulduğu zaman "Türkiye'nin laiklik sorunu bizi ilgilendirmez" dediğini hatırlamaz mısınız?
* * *
HATTA başka şeyleri de hatırlarsanız, mesela CIA ajanı Graham Fuller'in yedi yıl önce söylediklerini de:
"Atatürk'ün düşünceleri, çağı için son derece güçlü düşüncelerdi. Ama onun sayesinde yaratılmış olan bugünün, kendisine entellektüel güven duyan güçlü Türkiyesi, artık ulusal kimliğini, yörüngesini, dünyadaki rolünü hatta İslamın günlük yaşamdaki yerini yeniden düşünebilmelidir.
Ama artık Türkiye bu bakımdan kendisiyle barışmalıdır. Eğer siz İslama dayalı olduğunu söyleyen siyasi partileri, daha fazla siyasileşmeye, parlamentoya katılmaya çekebilirseniz, tartışmaya açık bir platform yaratabilirseniz bu çok daha değerli olur."
Bu satırları da okuyunca, aklınıza numaracı Cumhuriyetçiler ve onlara destek veren Amerika'nın "ılımlı İslam"ı gelmez mi?
* * *
İŞTE bütün bunları yan yana ve de alt alta koyduğunuz zaman "Açık istihbarat"ı yorumlarsınız ve Erbakan'ın o konuşmayı neden ve niçin yaptığını anlayabilirsiniz...
Abdullah Gül'ün Amerika gezisinin boşa gitmediğini de görürsünüz.