Hasan Mert Kaya

Hasan Mert Kaya

Tüm Yazıları

Birinci Dünya Savaşı sonrasında emperyalistlerin sınırlarını cetvelle çizdiği Ortadoğu coğrafyasının yapay sınırlar kadar büyük ve derin etkileri olan bir diğer temel sorunu da mezheplerin belirleyiciliği. Mezhep çatışmalarının yıllar süren bir iç savaşa yol açtığı Arap ülkelerinden birisi de kuşkusuz Lübnan.

Ortadoğu adıyla tanımladığımız coğrafyanın bu ismi dahi batı bakış açısıyla ortaya çıkmış olan bir tanımlama. Kadim İslam coğrafyasının kalbini oluşturan bu toprakların kaderi 1. Dünya Savaşı sonrasında emperyalist güçler tarafından masa üzerinde cetvelle çizilen sınırlarla belirlendi. Örneğin ünlü İngiliz arkeolog ve casusu Gertrude Bell Bağdat’tan Londra’da yaşayan bir dostuna yazdığı mektupta “Yazım ve ifadelerim biraz bozuk olabilir. Tüm geceyi Irak’ın yeni sınırlarını çizmekle geçirdim, o nedenle anlayışına sığınıyorum” der. Ürdün-Suudi Arabistan sınırındaki Churcill Hıçkırığı adlı sınır çizgisi de ibret verici bir hikâyeye sahip. 

Haberin Devamı

Ortadoğu’nun kırılgan ülkesi: Lübnan

Churcill Hıçkırığı 

Ürdün ile Suudi Arabistan arasındaki sınırın Amman’a yönelen bir girinti oluşturan zikzaklı kısmının İngiliz devlet adamı Winston Churchill’in haritayı çizerken hıçkırması sonucu oluştuğu rivayet edilir. Churchill, haritayı çizerken hıçkırmış, zikzak bu şekilde oluşmuş ve harita o haliyle belirlenmiştir. Churchill hıçkırığı belki gerçek belki de bir efsane ama bölgenin kaderinin masa başında cetvelle çizilen sınırlarla belirlendiği bir gerçek. Ortadoğu coğrafyasının yapay sınırlar kadar büyük ve derin etkileri olan bir diğer temel sorunu da mezheplerin belirleyiciliği. Arap dünyasında görülen Şii-Sünni ayrılığı yüzyıllar öncesine dayanıyor ve ne yazık ki etkisini hiç yitirmiyor. Irak, Yemen, Bahreyn, Suriye mezhep ayrılığının getirdiği çatışma ve toplumsal ayrışmaların yaşandığı ülkelerden. Mezhep ayrılıklarının son derece keskin biçimde yaşandığı ve beraberinde yıllar süren bir iç savaşa yol açtığı Arap ülkelerinden birisi de kuşkusuz Lübnan.

Ortadoğu’nun kırılgan ülkesi: Lübnan

Lübnan Şiiliği: Metavile 

Lübnan Şiilerinin bölgedeki geçmişi Hz. Ali’nin iktidar mücadelesine kadar uzunan oldukça eski bir tarihe sahip. Yerel Lübnan lehçesinde kendilerine metavleh diyorlar ve kelimenin “mut veliyyen li-Ali” (Ali’yi severek öl) sözünden türediği söyleniyor. İsmin kökeni tartışmalı. “Muvâlât (sevmek, dost edinmek) kökünden “mütevâlinin” (seven, dost edinen) çoğul olup “Ali’yi ve Ehl-i beyt’i sevenler” anlamını taşıdığını ya da birbirini izlemek, takip etmek anlamında gelen “tevali” kelimesinden geldiğini belirten tarihçiler de var. Lübnan ve Suriye’de araştırmalar yapan Renan, Lortet ve Lammens gibi Avrupalı araştırmacılar da Metavile’den söz ederler. Sözünü ettikleri Şiiler Cebeliâmil, Baalbek ve Kuzey Lübnan Şiileriydi.

Haberin Devamı

Ortadoğu’nun kırılgan ülkesi: Lübnan

Lübnan’daki Şii oluşumlar 

İlerleyen süreçte Lübnan genelinde farklı yerel Şii idari oluşumlar ortaya çıkar. Cebeliâmil’de Âl-i Nassar, Kuzey Lübnan’da Âl-i Hamâde ve Baalbek’te Beni Harfuş bu yerel Metavile Şiası oluşumlar arasındaydı. Lübnan’daki bu Şii yapılar, Halep, Humus, Hama ve Suriye’nin diğer yerlerinde yerleşik Şiiler gibi İsnâaşerî ya da Caferi Şiiliği adını pek benimsemez. Lübnan tarihinde Sünni oluşumların genellikle kent merkezlerinde yoğunlaştığı, Şii oluşumların ise şehir merkezlerinden uzak yerlerde, daha kırsal bölgelerde yerleştiği dikkat çeker. 19.Yüzyıl sonuna değin bölgedeki Şii nüfus Lübnan’da Bekaa Vadisi’nin kuzey ve güneyindeydi. Örneğin Sur / Sayda şehir merkezi Sünni, buranın doğusundaki Nebatiye merkezi ve civarı ile Cebeliâmil’de büyük çoğunluğu tarımla uğraşan Şii nüfus yaşıyordu. 400 yıl süren Osmanlı idaresi altında buradaki Sünni, Şii, Dürzi ve Hristiyan gruplar gayet dengeli yönetildi. 

Haberin Devamı

Ortadoğu’nun kırılgan ülkesi: Lübnan

Osmanlı sonrası 

Osmanlı sonrası kurulan Lübnan Devleti yönetiminde Metavile, 1926 yılında kendi hukuki sistemi olan ayrı bir mezhep olarak tanınmak istediler. Başa gelen hemen her hükümete yaşadıkları bölgelere yeterli ölçüde devlet hizmeti ulaşmadığını belirterek talepte bulundular. Bu şikâyet ve talepler genellikle sosyal hizmetler ve altyapı eksiklikleri ile ilgiliydi. Lübnan Şiileri’nin siyasi bilinç oluşturup, idari haklar talep etmeleri ise yaşanan korkunç iç savaşın ardından, İran’ın destek ve yönlendirmesiyle ortaya çıkar. 

Gizemli İmam: Musa Sadr 

Lübnan Şiileri, bu dönemde kendilerini gururla tanımladıkları Metavile adının ülkedeki Sünni, Dürzi ve Hristiyan Araplar içinde bekledikleri saygınlığı ve olumlu bakışı görmediğini düşünürler. Metavile’de bu bilinç ve farkındalığı oluşturan isim ise kuşkusuz İmam Musa Sadr oldu. Musa Sadr 1967’de kurulan Şii Yüksek Milli İslami Konseyi’ni başkanlığına seçildi. 1969 yılında siyasete girdi ve 1970’te Güney Lübnan Bölgesi ve özellikle Cebeliâmil’in geliştirilmesi için devletten büyük bütçeler aktarılmasını sağladı. Sadr’ın Lübnan’daki etkisi güçlüydü. Dedeleri Lübnan Cebeliâmil’den zamanında İran’a gidip yerleşen ve Şii alimler içerisinde yüksek saygınlığı olan bir aileye mensuptu. Musa Sadr 1974 yılında merkezi hükümetin Şii bölgelerine söz verdiği ve gereken desteği vermemesinden şikayetle Şii halkı gösterilere çağırdı. Özellikle Lübnan Hristiyanlarından Şiilerin mevcut statüsünü tekrar değerlendirmelerini ve destek vermelerini talep etti.

Emel, geçmiş ve gelecek 

Yine aynı yıl, yani 1974 yılı içerisinde Sadr taraftarları askeri ve politik kimliği olan Emel Örgütü’nü kurdular. Emel Lübnan Şiilerinin gücünü artırdı. İmam Musa Sadr 1978 yılında Libya’ya bir seyahat yaptı. Çok ilginç ve günümüze kadar da halen çözülememiş bir şekilde bu seyahat esnasında kayboldu ve bir daha da ortaya çıkmadı. Yaşadığına ya da öldüğüne dair bir ize rastlanmadı. Sadr’ın bu gizemi ve sırrı halen devam ediyor. 1980’lerden itibaren Lübnan Şiası yani Metavile ülkedeki tüm diğer unsurlarla aynı haklara sahip olması gerektiği talebi ve politik bilincinin arttığı zamanlar oldu. Aynı şekilde ülkedeki nüfusları de giderek arttı. Bugün nüfuslarının 1.5 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Lübnan’daki Şii varlığı sahabelerden Ebû Zer el-Gıfârî’nin Şam bölgesine geldiği tarihe kadar uzanıyor. Lübnan Şiiliği İran’da 17. yüzyıldan itibaren devletin resmi mezhebi olan İsnaâşeriyye’den doğrudan etkilenmemiş bir Şiilik anlayışıydı. Bugün gelinen noktada ise durum farklı. Lübnan’ın Cebeliâmil bölgesi Irak’taki Necef, Kerbelâ, Kâzımeyn ve İran’daki Meşhed ve Kum düzeyinde olmasa da asırlar boyu Şia’nın önemli ilmi merkezlerinden biri oldu. Geçmişte Şehid-i Evvel, Şehid-i Sâni, Hür el-Âmili ve Bahâeddin el-Âmili gibi tanınmış âlimler burada yetişti. Yakın geçmişte ise Arif ez-Zeyn, Muhsin el-Emin, Muhammed Cevâd Muğniyye ve Abdullah Ni‘me gibi isimler Metavile arasında yetişen Şii alimlerden.

Nasrallah etkisi

Lübnan’daki Şii yapı günümüzde Hizbullah adlı ve başında Hasan Nasrallah’ın olduğu oluşum etrafında yoğunlaşmıştı. Bölge barut fıçısı gibi. Ekonomisi iflas etmiş, adam kayırmacılığının, mezhep ve aşiret dayanışmasının sancılı ortamında güçsüz ve kırılgan bir hükümet ve her an dağılabilecek bir durumla karşı karşıya. Bir taraftan İsrail tehdidi, diğer taraftan ise iç karışıklıklar söz konusu. İsrail’in batı desteği alan olası bir kara saldırısı zaten ekonomik olarak iflas etmiş ve politik düzlemde de kaotik olan Lübnan’ı haritadan silebilir. Ortadoğu olarak adlandırılan bölgenin en büyük sorunu da bu; Varlığını hayatın olağan akışından almayan harita devletçikleri. Kuzey Afrika-Ortadoğu Bölgesi temelleri 1.Dünya Savaşı’nda atılan saat ayarlı tuzakların sonuçları ile karşılaşıyor. Türkiye’de çoğu kişi ise bölgenin dokularını alt kırılımları ile tanıyamayan, bu nedenle de sürekli yanlış algılayan ileri bir miyopla bakıyor oraya. Bu kaynayan cadı kazanı elbet bir gün durulacak. Fakat Ortadoğu’da sınırlar da değişecek. Lübnan’ı güzel günlerde ve Feyruz’un şarkıları eşliğinde görebilmek dileğiyle.