Hasan Cemal

Hasan Cemal

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Türkiye belki de tarihinin en kritik seçimlerinden birine gidiyor. 3 Kasım bir dönüm noktası olabilir. Türkiye kendini öyle bir kavşakta bulabilir ki, önünde iki yol açılır:Ya istikrarlı sular... Ya da istikrarsızlık batağı... İstikrar demek? Özellikle ekonomide reformlar ve Avrupa Birliği’yle ilişkiler açısından doğru kararlar alabilecek güçlü bir hükümetin seçim sandığından çıkmasıdır.
İstikrarsızlığa gelince, tam tersi!
Gerek programı gerek kadrolarıyla ekonomide kafası karışık, içte ve dışta piyasalara güven vermeyen, AB konusunda neyi neresinden tutacağını bilemeyen bir hükümet. Böyle bir hükümet de Türkiye’yi kaosun çukuruna yuvarlayabilir.
Önümüzde iki ihtimal de var.
Seçimdeki oyumuza karar verirken, bu iki olasılığı özenle değerlendirmek durumundayız. Bunu böylece bir kenara kaydettikten sonra, siyaset sahnesindeki son eğilimleri özetlemek istiyorum.
Bu konuda bir yandan kendi nabız yoklamalarımı, öte yandan değerli araştırmacı Tarhan Erdem’in bulgularını ve kendisiyle önceki gün yaptığım uzun sohbeti göz önünde tutuyorum.

Deutsche Bank’ın talebiyle, Tarhan Erdem yönetimindeki KONDA şirketine yaptırılan ankete göre oylar, yüzde 10’u geçen AKP’yle CHP’de toplanıyor. Anket, Kemal Derviş’in CHP’ye geçtiği 24 - 26 Ağustos arası, 7 bölgede yapıldı. Temmuzda yapılan anketle, sonuncunun farkı çarpıcı: AKP arayı açıyor. Kararsızlar yüzde 20.1. Derviş’in katılımından önce barajın altında bulunan CHP, merkezin en büyüğü oldu. Temmuzda barajı geçen MHP, şimdi altında. Üçüncülüğe en yakın parti ise DYP.

Gerek mayıs ayının ikinci yarısında gerekse ağustosun ilk haftasında Anadolu yollarında yaptığım nabız yoklamaları AKP’nin öne gittiğini gösteriyordu. CHP ise toparlanıyor, yükselme işaretleri veriyordu. Bu eğilimler bugün de geçerli.
Özellikle CHP oylarında, Kemal Derviş’in katılımıyla birlikte dikkat çekici bir zıplama var. Tarhan Erdem’in 2 Temmuz tarihli seçim araştırmasına göre CHP’nin oy oranı, kararsızlar dağıtıldıktan sonra yüzde 8.7 gözüküyordu. Bu oran, 25 - 26 Ağustos tarihli araştırmada yüzde 17.9’a fırladı. Yani Derviş’in YTP yerine CHP’yi tercihinin ertesinde CHP’nin oy oranı yüzde 9.2 arttı. Bu arada Yeni Türkiye, yani YTP barajın altına gitti.
Aynı tarihler arasında AKP’de de artış eğilimi devam etti. 2 Temmuz’da yüzde 21.5’tan, 25 - 26 Ağustos’ta yüzde 30.8’e yükselerek 9.3 puanlık artış meydana geldi AKP oylarında da.
Araştırmaya göre, AKP’ye en büyük oy kayışı MHP ile ANAP’tan oluyor. 1999’da MHP’ye oy verenlerin yüzde 33’ü, ANAP’a verenlerin yüzde 26’sı artık AKP’ye oy veriyor. Bu oranlar 2 Temmuz araştırmasında 20 ve 18’di.

Seçim tarihi yaklaştıkça, oyların AKP ile CHP’de toplanma eğilimi güçlenerek devam edebilir mi? Bu ihtimal var ve yakın. Peki, örneğin CHP yükselirken AKP yerinde sayabilir mi? Tarhan Erdem buna pek ihtimal vermiyor. CHP oylarıyla birlikte AKP’nin de yükselebileceğini söylüyor. Bu eğilim tersine dönebilir mi?
Tayyip Erdoğan ‘ın seçime katılmama ihtimali hala var. Diyarbakır DGM’nin Tayyip Erdoğan’a "temiz sicili" vermesine rağmen bu konunun kesinleşmesi karmaşık bir hukuki süreci bekliyor. Erdoğan’ın seçime katılmaması, AKP oylarını nasıl etkiler? Kimilerinin iddia ettiği gibi ters teper, AKP oylarını artırır mı?
Tarhan Erdem artırmayacağını, fakat AKP oylarında bundan dolayı düşüşün de çok sınırlı kalacağını düşünüyor. "Bazı yerlerde düşüş, bazı yerlerde yükseliş olur" dedi sohbetimizde... CHP eğer milletvekili adaylarını iyi saptar, kampanya stratejisinde büyük yanlışlar yapmazsa, oylarını beklenenin çok üzerine çıkarabilir. Özellikle geleceğe dönük mesajlarını iyi paketler, halkın anlayacağı bir dille bunları kampanya boyunca iyi işleyebilir ve varoşları ihmal etmezse 3 Kasım’da çok iyi bir sonuç alabilir.

Tarhan Erdem’in üstünde durduğu bir senaryo: Parlamentoya sadece AKP ile CHP’nin girmesi ve öteki partilerin yüzde 10 barajına takılmaları... Bu senaryoda CHP’nin oyu yüzde 22 - 25, AKP’ninki yüzde 35 - 40. AKP böylece mutlak çoğunluğa, yani tek başına hükümet kuracak kadar milletvekiline sahip oluyor.
Bu senaryonun gerçekleşebilmesi için DSP’nin yüzde 1’lere, YTP’nin yüzde 2’lere, ANAP’ın yüzde 2 - 3’lere kadar inmesi, DYP ile MHP’nin de baraja takılmaları lazım.
Tarhan Erdem’e göre, seçmen eğer "Artık gına geldi, ben oyumu bu iki partide topluyorum" diye bir seçim psikolojisi içine girerse, iki partili Meclis senaryosuyla karşı karşıya kalabiliriz.
Tarhan Erdem, bu senaryonun gerçekleşme şansı konusunda "Eylül ayı sonunun beklenmesi gerekir" diyor.

Siyaset sahnesinde yıllardır güçlü hükümetlerin çıkmasını engelleyen çok fazla partili bölünmüş yapı artık sona eriyor mu? 3 Kasım seçimlerinde millet, liderlerin yıllar boyu yapamadığını bu kez seçim sandığında mı yapacak? Adresleri azaltacak mı? 2’ye, 3’e mi indirecek?
Evet, bu ihtimal var.
Kökleri, 12 Eylül askeri yönetiminin siyaset yasaklarına uzanan bölünmüşlük ve parti enflasyonu 3 Kasım’la aşılabilir. Ama bu ihtimalin seçim sandığından çıkması ille de istikrar demek mi?
İşte bu konuda durup iki bakımdan düşünmekte yarar var.
Biri, temsil sorunu... İki partili bir Meclis’te oyların yüzde 35 - 40’ı temsil edilmemiş olacak. Bu kadar oy çöpe atılmış olacak. Yani her 5 seçmenden 2’sinin oyu boşa gidecek. Yani seçim sisteminin iflas bayrağını çekmesiyle eşanlamlı olan berbat bir durum... Türkiye’de sistemle ilgili büyük bir meşruiyet tartışması böylece kendiliğinden gündeme gelir. Bu da kendi başına büyük bir istikrarsızlık kaynağı olur.
Diğeri ekonomi...
Tek başına bir AKP iktidarının özellikle ekonomi alanında, iç ve dış piyasalarda yaratması muhtemel tedirginlik ve korku... AKP, programı ve kadrolarıyla, bugüne kadar yaptığı çıkışlarla ekonomi konusunda güven vermiyor. Bu durumda herhangi bir düzelme olmazsa ve buna bir de laiklik konusunda AKP ile ilgili zaten mevcut soru işaretleri eklendiğinde, tek başına AKP iktidarı başlı başına istikrarsızlık kaynağı oluşturabilir.

Tarhan Erdem’in 22 - 26 Ağustos tarihli seçim araştırmasına göre, DYP ile MHP yüzde 10 barajını ancak geçiyorlar. Yüzde 10 - 12 ile DYP daha emin sularda yüzüyor gibi...
MHP daha zorda!
Çünkü MHP oylarına ortak olmaya, MHP oylarını tırtıklamaya başlayan bir parti var:
Cem Uzan’ın Genç Partisi.
Araştırmada bu partinin oyu yüzde 5 civarında. Ama bu oran Türkiye’nin 7 büyük kentinde yüzde 9.1’e yükseliyor. Özellikle şehir varoşlarındaki gençlerle işsiz güçsüzlerin MHP’den Genç Parti’ye kaydığı gözleniyor. Genç Parti seçmenlerinin 2.7 yaşlılardan, 8.3 gençlerden oluştuğu dikkati çekiyor.
Tarhan Erdem’in "3 partili senaryosu"nda AKP yüzde 30, CHP yüzde 20, DYP yüzde 10’la parlamentoya giriyorlar. Tek parti iktidarı değil, koalisyon çıkıyor bu senaryodan. Ayrıca, her 5 oydan 2’si çöpe atıldığı için de siyasal istikrarsızlığın kaynağı olabilecek bir meşruiyet tartışması gündeme geliyor.
5 partili senaryo:
Bu senaryoda da tek başına hükümet değil, koalisyon var. Ya AKP’nin yapacağı 2 partili koalisyon ya da AKP dışında 3 partili bir koalisyon...
Oy oranlarına gelince:
AKP yüzde 25 - 26, CHP 17 - 18, DYP 10 - 12, MHP 10 - 12 ve bir de sürpriz, yüzde 10 - 11 gibi HADEP - SHP - ÖDP ittifakı var.
Bu senaryoda temsil edilmeyen ya da çöpe giden oyların oranı yüzde 20 - 28 arasında kalıyor.

Tarhan Erdem’in ilginç bir değerlendirmesi var. HADEP - SHP - ÖDP arasında bir seçim ittifakı yapılsa, bu ittifak mesajları ve kadrolarıyla iyi yönetilse, yüzde 10 barajını geçebilir diye düşünüyor.
CHP’yi tutmayan solun oyları, marjinal solun oyları, CHP küskünleri, daha önemlisi büyük şehir varoşlarında, "HADEP’e versem boşa gider!" diyen Kürt oyları, böyle bir ittifak halinde yüzde 10 barajını tutturabilir görüşünde.

Avrupa Birliği’ne genel destek yüzde 65 civarında. HADEP’te bu oran yüzde 91’e çıkıyor. CHP’de yüzde 83, ANAP ve YTP’de 80, AKP 53, MHP 48, Saadet 43 civarında... AB konusunda ilginç bir nokta ANAP’la ilgili. Ağustos başında parlamentodan geçen AB uyum yasaları konusunda en büyük çabayı hangi parti gösterdi sorusunda, yüzde 41’le ANAP başı çekiyor. Ama aynı araştırmada ANAP’ın oy oranı ancak yüzde 4...

Şöyle kabaca bir hesap yapıldığında, 550 milletvekilinden rahat 340’nın 3 Kasım’da Meclis’e dönmeyeceği anlaşılıyor. Meclis’in yenilenme oranı olarak en az yüzde 65 - 70 denebilir.
Bu denli bir değişimin de siyasette istikrar açısından pek olumlu bir puan olduğu elbet söylenemez.
Evet, Türkiye kritik bir seçime gidiyor.
Ve şimdilik iki adres ön plana çıkmış durumda:
AKP ile CHP...
Daha seçime iki ay var. Ama bu eğilimin devam etmesi ve bu iki adresin ana adresler olarak sandıktan çıkması ihtimali yakın...
Siz bu konuları biraz düşünün.
Bugünümüzü ve geleceğimizi çok yakından ilgilendiren konular çünkü...
İyi pazarlar!