Irak Savaşı yüzünden Amerika’yla bozuşmak... Tayyip Erdoğan da istemiyordu. Bunun başlıca nedenlerinden biri de Türk ekonomisinin borç sorunu idi. Bu gerçeğe NTV’deki bir programda sorum üzerine şöyle işaret etmişti:
"Bu yıl içinde toplam 73.5 milyar dolar borç ödemek zorundayız."
Dün bankacılık dünyasındaki bazı güvenilir kaynaklardan öğrendiğime göre, bu yıl devletin çevirmesi gereken borç miktarı, Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi 73.5 milyar dolar değil, bunun çok üstündeymiş.
Şöyle özetlenebilir:
Devletin 2003’te ödemek zorunda olduğu iç borç:
80 milyar dolar.
Dış borç:
12 milyar dolar.
Demek ki devletin anapara ve faiz olarak toplam borcu 92 milyar dolar civarında. (Bu arada özel sektörün bu yıl ödemek durumunda olduğu dış borcu, 9.3 milyar dolar anapara ve 1.4 milyar dolar faiz olarak hesaplanıyor)
Bu borçlar nasıl ödenecek?
Özellikle devletin iç borcu?
Kafaları bu soru burgaç gibi oyuyor. Çünkü Türkiye tezkere ve Irak yüzünden Amerika’yla bozuşunca faizler füze gibi fırladı.
Bir anda yüzde 70 dayandı.
Reel faizler yüzde 30 - 35.
Önde gelen bir bankamızın yöneticisi dün sabah şöyle diyordu:
"Bu kadar yüksek reel faizi ekonomi uzun süre kaldıramaz. Yüzde 30’larda bir reel faiz olabilir mi? Faizler yüzde 67 - 70 arasında seyrediyor. Bu gidişle 80 milyar dolarlık toplam iç borç bu yıl bu koşullarda nasıl çevrilecek? Faizleri indirmek şart. Yoksa borç çevirmek büyük sorun haline gelebilir."
Tezkere TBMM’de reddedilmeden ve 6 milyar dolarlık paket gündemdeki yerini korurken, Merkez Bankası dahil bankacılık çevrelerinde yapılan faiz hesapları basite indirilerek şöyle özetlenebilirdi:
Savaşın yüzde 45’le başlaması...
Savaş sürecinde 55’e çıkması...
Oysa faizler şimdi yüzde 67 - 70 arasında gidip geliyor. Unutmayın, her 1 puanlık faiz artışı, devletin borçlarında kabaca 1 milyar dolarlık ek yük demek.
Banka yöneticisi yakınıyor:
"Böylesine faizler, bu kadar yüksek reel faizler, bir Kıbrıs kadar, bir Irak kadar önemli..."
Evet öyle.
Herkes bu faiz hesabını iyi yapsın, iyi düşünsün. Çünkü aş ve işin yolu buradan geçiyor. Sokaktaki adamın cebindeki para bu nedenle eksilip çoğalabiliyor. Pazarda file nasıl dolar, mutfakta tencere nasıl kaynar diye her Allah’ın günü geçim hesabı tutanların derdine kalıcı çözüm bu faizlerin indirilmesinden, devletin borç sorununun halledilmesinden geçiyor.
Peki, faizler nasıl düşer?
(1) Ekonomi yönetiminin bundan sonra en ufak bir yanlışa tahammülü yok. IMF ile programın çok sıkı bir disiplinle uygulanması şart. Ama bu da yetmiyor. Mutlaka ek kaynak gerekecek.
(2) Bunun için de Amerika’yla ilişkiler restore edilirse iyi olur. Bir başka deyişle, ilişkilerin gördüğü büyük zararı bir noktada kontrol altına almak ve iyileştirmek için adımlar atmaktır akılcı olan...
Hükümet eğer bu iki noktayı yeterince önemsemezse, faizleri makul seviyelere çekecek güven ortamının yeniden tesis edilmesi çok zorlaşır.
Hükümet çevrelerindeki sürpriz kaynak arayışları inandırıcı değildir ve ters tepebilir. Bu arayışlar arasında, halka çağrı yaparak banka hesapları açmak da yer alıyor. Ya da "Avrupa’da çalışanlar bize AK Parti’ye yakındır, onlara çağrı yapabiliriz" düşünceleri de dikkati çekiyor.
Bunun gibi, ek kaynak konusunda Avrupa Birliği’ne umut bağlamaya kalkışmanın çok sınırlı kalacağını, uluslararası mali piyasaları yakın takipte tutanlar, eğer kendilerine sorulursa, hükümet yetkililerine rahatça anlatabilirler.
Hükümet ne yazık ki iyi bir başlangıç yapmadı. Ekonomi zorda. Kuzey Irak’ta durumumuz farklı değil.
Dileriz, aklın yolu bulunur.