Bankaların internet siteleri satış ilanları ile dolu. Bunda ne var ki, zaten her zaman bu durumla karşılaşmak mümkün diyeceksiniz. Ancak bu sefer durumlar biraz farklı.
Farklılıklardan birincisi; bankaların haciz yoluyla el koydukları çok sayıdaki gayrimenkulün satışı için emlak servisi oluşturmaları. Yani bir tür emlakçılığa soyunmaları.
İkincisi ve en önemlisi satılacak olan mallar içerisinde sera, tarla, çiftlik, bağ, çeşitli meyve bahçelerinin de bulunması.
Bir zamanlar Türkiye’de turizm sektörünün yaşadıklarını şimdilerde köylüler yaşıyor. Bol turistin geldiği 1980’li yıllarda başta Kuşadası olmak üzere Çeşme, Bodrum, Marmaris gibi turistik kasaba ve şehirlere kredilerle bol miktarda otel, tatil köyü kurulmuştu. Sonraları bunları yabancı şirketler satın aldı ve turizm sektörü büyük ölçüde yabancı sermayenin eline geçti.
Tarımda da son zamanlarda benzer satışlar söz konusu. Tarım üreticisi satılan tarlaları satın alamaz. Çünkü onu alacak ekonomik gücü yok. Satıştaki tarlaları, bağ-bahçeleri rantiye amaçlı tarım dışı kesim alır. Ve değerini bulduğunda da satar. Böylece satılan arazi ya bina olur, ya da yabancı sermayenin eline geçer.
Krediler üreticilere kadar uzandığında bunun böyle sonuçlanacağı zaten belliydi. Burada bankalar değil, üreticiler ve de ülkemiz kaybediyor. Çünkü gelecekte dünyada gıda sıkıntısı olacak ve gıda egemenliğini yitirenler diğer ülkelerin egemenliği altına girecekler.
Bu yüzden üreticileri koruyucu, onların kredilerle boğulmasını engelleyen tarım politikaları hedefimiz olmalı. Bu aşamada eskiden çok daha aktif olan Tarım Kredi Kooperatifleri yeniden çiftçinin hizmetine girmeli ve onlara faizsiz krediler sağlamalı.
Şeker-İş’ten teşekkür
26 Kasım tarihli yazı mda Türkiye’deki şeker sektörünün öneminden bahsetmiştim. Bu yazıyla ilgili olarak Türkiye Şeker Sanayi İşçileri Sendikası Genel Başkanı İsa Gök’ten imzalı bir teşekkür yazısı aldım. Yazıda “Sektörümüzü ilgilendiren konularda gerçeklerin gözler önüne serilmesi çerçevesinde şeker sektörünün ayakta kalması ve varlığını devam ettirebilmesi hususuna olan katkınız ve hassasiyetle yaklaşımınızdan dolayı teşekkürü bir borç bilir, bundan sonraki çalışmalarınızda şahsım ve Şeker-İş Sendikası Yönetim Kurulu adına başarılar dilerim” deniyor.
Özellikle üreticilerden yana tavır koyan köşe yazarlarının, sendikaların ve Ziraat Mühendisleri Odası’nın itirazlarına rağmen geçenlerde Türk-Şeker’in 10 fabrikası için satış ihalesi yapıldı. Basın yayın organlarında bu satıştan toplam 922 milyon dolar gelir elde edileceğinden büyük bir başarıymış gibi bahsedilirken, ülkemizin neler kaybedeceğinden hiç söz edilmedi. Kurulmuş tesislerin satışı kolaydır, esas onları kurmak zordur. Yaklaşık 3 milyon üreticiyi, bağlaşıkları ile birlikte 6 milyon kişiyi ilgilendiren bir sektörde faaliyet gösteren fabrikaların satılması hiç mantıklı değil. Bunlar satılırken acaba nişasta bazlı şekerin (NBŞ) önü mü açılmak isteniyor diye doğrusu kendi kendine sormadan edemiyor insan...
Özay Şendir
New York Times’tan Erdoğan’a baskı çağrısı
28 Nisan 2025
Tunca Bengin
Varlığı da tehdit yokluğu da...
28 Nisan 2025
Cem Kılıç
‘Belirli süreli’ sözleşmeler hakkında her şey
28 Nisan 2025
Abdullah Karakuş
Depremin etkilerini nasıl azaltabiliriz?
28 Nisan 2025
Hakkı Öcal
Faşizm imkânsız diyorsanız, etrafınıza bakın ey ABD’liler
28 Nisan 2025