SEÇİM ortamındaki her türlü gerekli gereksiz gürültüye karşın, Kütahya’da meydana gelen çevre felaketi gazetelerin birinci sayfalarına, televizyonların da ana haber bültenlerine düştü. Kent merkezine 34 kilometre uzaklıktaki Eti Gümüş AŞ’ye ait tesislerdeki siyanürlü atıkların depolandığı barajın setlerinden biri çöktü. Çökmeden diğer set de zarar görünce, 3. ve son set, 15 milyon metreküp siyanürlü atığı tutmaya çalışıyor.
Bunun büyük bir çevre felaketine yol açacağını düşünen kesimlerden gelen tepkiler, çığ gibi büyüyor. Türk- İş’e bağlı Türkiye Maden İşçileri Sendikası, DİSK’e bağlı Dev Maden -Sen, Türk Tabipleri Birliği ve başta Greenpeace olmak üzere çevreci örgütler ile vatandaşlar tepkilerini değişik şekillerde dile getiriyorlar.
Arseniğin hayalet haline getirdiği ve gitmediğimiz bir köy var orada, uzakta. 800 yıllık Dulkadir köyü. Bu yaşlı köy artık, varoluşunun dayanılmaz hafifliğini yaşıyor. Gümüş işletmesinin açıldığı 1986 yılında 62 hane olan köyde, şimdilerde sadece 10 ev yaşıyor. Çünkü Dulkakirliler bozulan çevre nedeniyle artan kanser vakalarından kendilerini kurtarmak için atalarının yaşadığı köyü terk etmişler. Göçü, ancak göç eden bilir. İnsanların vahşice hırsları yüzünden, yaşlı dünyamızın başına gelmedik kalmadı. Bakalım ne zaman yaşanacak tek bir dünyanın olduğunu fark edeceğiz.
Aklıma Bergama geldi
Bunları düşünürken, birden bundan yıllar önce, Bergama Ovacık’ta siyanür liç yöntemiyle altın çıkarılmasına karşı verilen moda deyimiyle ‘çılgın mücadeleyi’ anımsadım. O zamanlar çevreci avukat ve politikacıların önderliğinde yöredeki köylüler ayağa kalkmışlardı. Bildiğim kadarıyla Türkiye’deki ilk sistemli ve bir o kadar da uzun çevre hareketiydi. Hatırlayınız, Ovacıklı erkekler yarı çıplak, kadınlar da ellerinde süpürgelerle Ankara’da, İstanbul’da protestolar yapmışlardı. Hatta Asteriksimiz ve Hopdediksimiz bile vardı. Onlar Türkiye’ye çevre mücadelesini öğretmişlerdi.
Sonra ne oldu? Mücadeleye önderlik eden kişilerin, çamur at izi kalsın hesabı, Alman Vakıflarında nemalandıkları yazılmaya başlandı. Çevre hareketi içerisinde yer alan bazı kişilerin çocuklarına madende iş verildi ve böylece hareket bölündü.
Kütahya’da yaşanan felaket, Bergama’da siyanürle altın çıkarma yöntemine karşı duranların ne kadar haklı olduğunu gösterdi. Onlar sadece çocuklarına sağlıklı bir çevre bırakmak istiyorlardı. Biz bu ülkede Çernobil’den sonra televizyonlara çıkıp, çayda radyasyon olmadığını göstermek için, çay içen bakan bile gördük. Bakan gitti ama radyasyonun etkileri hala duruyor.
Birde ülkemizde, halk sağlığını tehdit eden konularda halkı uyaran, meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarının işinin gücünün Türkiye’nin yararına olan projeleri engellemek olduğu söylenmiyor mu? Böyle diyenlere bir sözüm var. Haydi Kütahya’da çıkardığınız gümüşle, göç etmek zorunda kalan, kanser olan insanların hayatlarını geri verin ve çevreyi kurtarın bakalım!
Özay Şendir
New York Times’tan Erdoğan’a baskı çağrısı
28 Nisan 2025
Tunca Bengin
Varlığı da tehdit yokluğu da...
28 Nisan 2025
Cem Kılıç
‘Belirli süreli’ sözleşmeler hakkında her şey
28 Nisan 2025
Abdullah Karakuş
Depremin etkilerini nasıl azaltabiliriz?
28 Nisan 2025
Hakkı Öcal
Faşizm imkânsız diyorsanız, etrafınıza bakın ey ABD’liler
28 Nisan 2025