Şok üstüne şok yaşıyoruz...
Ve ne yazık ki yarın neyle karşılaşacağımızı, kaç sivil ve asker şehit vereceğimizi bilmeden başımızı yastığa koyuyoruz.
Çok değil, sadece son 30 güne bir bakalım.
20 gün süren Şemdinli çatışması...
Foça’da, askeri araca bombalı tuzak...
Ardından CHP’li Milletvekili Hüseyin Aygün PKK tarafından kaçırıldı.
Ya son hafta;
Tunceli’de dağa milletvekili kaldırmaları yetmedi, güpe gündüz yola indi eşkıya.
Milletvekili yandaşlarıyla sarmaş dolaş oldu.
“Dokunulmazlara(!)”, dokundurttu kendini. O Meclis’te bizi temsil edenlerle, eli kanlı terörist, kırk yıllık ahbap-çavuş gibi muhabbetle öpüp-okşadılar birbirlerini.
Yuh olsun be...
Bu ne densizliktir, bu ne cürettir.
Çoğunuz gibi benim de zoruma gidiyor ey millet...
Kabul edemiyorum.
Yazıktır bu memlekete yazık...
Nereden nereye getirdiler hepimizi...
Benim güzel, canım vatanımı?
Ve Bayramın ikinci günü...
Vay benim vatanım vay!
Gaziantep’te tam 8 canımız gitti.
Suçları, günahları neydi ey eli kanlı terörist, neydi?
Masum insanlardı onlar.
Yakınları, çoluk-çocuklarıyla Bayram’ı kutluyorlardı.
Ocaklarımıza ateş düştü.
Kürt meselesi mi?
Suç olmasa ne söyleyeceğimi biliyorum da, ama...
Oslo’ydu...
Habur’du...
Açılımdı...
Saçılımdı...
Mücadeleydi, derken yalamaya döndü bu iş...
Suç bizim...
Yaşamının büyük bir bölümünü terörle mücadeleye harcayanlar, itirafçı teröristlerin tanıklığıyla “işkenceci” diye itibarsızlaştırıldı.
Bu ülkenin subay ve generallerini “düşman” ilan ettik.
Genelkurmay Başkanı’nı “terör örgütü lideri” diye, hapse attık.
“Barış” muhabbetiyle kanlı teröristle masaya oturup taviz üstüne taviz verdik.
Sonuç...
Her gün üç beş şehit haberi...
Gaziantep’te tam 8 can...
Ve biz hala elimiz-kolumuz bağlı seyrediyoruz...
Yeter!
Bırakın artık masal okumayı...
Türkiye, bölündü, bölünüyor...
Bitsin artık bu basiretsiz yaklaşım.