Hamdi Türkmen

Hamdi Türkmen

hamdi-turkmen@hotmail.com

Tüm Yazıları

Günlük hayatımızda az ya da çok; yemeyenemiz yok gibi.
Hatta çoğumuz, “ekmek” olmadan sofraya oturmayız, masaya gelmeden tabağa kaşık sallamayız.
Ekmek dendi mi; ülkemizin duayen bilim adamlarından Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı Hocam aklıma gelir.
Kendisini çok tutarım.
Söylediklerine de yazdıklarına da inanırım.
Mart ayında şöyle demişti:
Tam buğday unundan yapılmış ekmekler, insanı birçok hastalıklardan korur.
Ama beyaz ekmek; kenseri tetikler!..

Üzüleceğimiz  bir yaz


Hocam’a göre beyaz ekmeğe tam on kadar kimyasal madde konuluyor.
İşte bunlardan bazıları:
- E 170 kalsiyum karbonat:
Yüksek dozlarda zehirleyici. Safra, böbrek taşı, hemoroid, müzmin kabızlık, fistül kanaması gibi hastalıklara neden olabiliyor.
- E 471, E 477 mono ve di-gliseridler:
Bitkisel ve hayvansal olabilir. Domuzdan elde edilenleri de var.
- E 280 propiyonik asit, E 281 sodyum propiyonat, E 282 kalsiyum propiyonat, E 283 potasyum sorbat:
Fırınlarda koruyucu olarak tercih ediliyor. Migren ağrılarına neden olabilir. Ekmeklerde yaygın olarak kullanılıyor.
- E 200 sorbik asit:
Cilt kaşıntılarını ortaya çıkartıyor.
- E 420 sorbital:
Kıvam artırıcı, tatlandırıcı, nem tutucu. Bebek ve küçük çocuk gıdalarında kullanılması yasaktır. Fazla miktarlarda alınırsa baş ağrısı, susuzluk, bulantı ve kan şekerinin yükselmesine neden oluyor.
- E 920 sistain:
İnsan saçından, başta domuz olmak üzere hayvan kılından, tavuk tüyünden elde edilir.
- E 924 potasyum:
Un işleme ajanıdır. Fazla miktarda alınırsa bulantı, kusma, ishal ve sancı yapıyor.
- E 928 benzoil peroksit:
Unu beyazlatmak için kullanılıyor. Ekmeklere bunların dışında çeşitli boyalar konuluyor.

Peki ne yapmalı?
Birincisi:
Türkiye’de beyaz undan yapılmış ekmeklere “Sağlığa Zararlıdır” ibaresi yazılmalı.
İkincisi:
Evlerde tam buğday unundan yapılmış ekmek üretimi özendirilmeli.
Üçüncüsü:
Türk Gıda Kodeksi, tam buğday unundan yapılmış ekmeği önerecek şekilde değiştirilmeli.
Dördüncüsü:
Yerel yönetimler tam buğday unundan yapılmış ekmeğe yönelmeli.
Beşincisi:
Tohumlukta, hibrit buğday tohumu yerine, yerli buğday çeşitleri ile yerlilerden üretilmiş buğdaylar tercih edilmeli.
Ve son söz:
Türk insanının endüstriyel beyaz un ve beyaz ekmekle tanışması, 1948 yılındaki Marshall yardımı yıllarına denk gelir.
Bir başka deyişle, ekmeğimiz de Amerikan yardımının yurdumuza girişiyle bozulmaya başlıyor.
Ne yazık ki kimileri, hala başını kumdan çıkarmıyor, ama gerçek bu...

Haberin Devamı

Değişmeyen bir o kaldı

Haberin Devamı

İnsanoğlu’nun akılsızlıkları eşeklikle nitelendirse de en güzel gözlere sahip bu sevimli hayvan, yerine göre çoğu insandan daha akıllıdır...
Eşek, iyi bir yol mühendisidir.
Yokuşları en fazla yüzde 7 eğimle ve kısa mesafelerde virajlar alarak çıkar.
İnanmazsanız, topografik aletle ölçüm yapabilirsiniz.
Bu konuda meşhur bir Anadolu fıkrası vardır:
1950’li yıllarda Amerikalı mühendisler Türkiye’ye gelir.
İmar çalışmalarına rehberlik edeceklerdir.
O yıllarda yol güzergahını belirleyecek alet yok, eleman yok.
Nafı’a mühendisleri eşeği yokuşa sürüyorlar, arkasından elemanlar şeritmetre çekiyor ve eşeğin ayak izlerine kazık çakıp istikamet belirliyorlarmış.
Bunu gören Amerikalı mühendis, pratiği kavrayamamış ve sormuş:
- Ne yapıyorlar böyle?
- Rampada yolun güzergahını belirliyorlar.
- Nasıl yani, anlayamadım?
- Eşek yüzde 7 eğimin üstüne çıkmaz, biz de eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergahı belirliyoruz demişler.
Amerikalı katılarak gülmeye başlamış. Yatışınca da sormuş:
- Peki, eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz?
Yetkili, cevap vermiş:
- Amerika’dan mühendis getirtiyoruz(!)

Eşek iyi bir kılavuzdur.
Gittiği bir yolu hiç unutmaz ve o yoldan şaşmaz. Bu nedenle deve veya katır kervanlarının önüne daha önce bu yoldan gitmiş bir eşeği kılavuz olarak koyarlar.
Evet, gördüğünüz gibi eşek akıllıdır.
Çünkü düştüğü çamura bir daha, asla düşmez.
“Eşek bir defa çamura düşer!” deyimi bundandır.
Sonuç:
Genele vurursak, galiba onun, yani eşek kadar bile olamamışız...
Baksanıza çamurdan bir türlü çıkamıyoruz!

Haberin Devamı

Üzüleceğimiz  bir yaz

Havaalanı önerileri

Adnan Menderes adı Halk’a hizmetle ve halkını sevmekle özleşmiştir.
Hava alanı nedeniyle adı eziyetle karışıyorsa, bu, rahmetliye yapılan bir kötülük olur.
Onerim Adnan Menderes Havalanı’nın adının;
“Havada bulut, ey yolcu sen burada hizmeti unut” olarak değiştirmesidir.
Bülent Akarcalı
Eski Sağlık ve Turizm Bakanı

Havaalanı, trafik ve polis sözcükleri yan yana gelince, söylenecek çok şey oluyor.
Hava limanını kullanan yolcular, dış ülkelerdeki uygulamaları da gördükleri için ister istemez bir kıyaslama yapıyorlar.
Yolcu karşılama-uğurlama bizim geleneğimizde vardır. Ancak yurda her girişte, geleneksel incelik, kibarlık kavramıyla uyuşmayan polis despotizmiyle karşılaşıyoruz.
Yöneticilerin yurt dışı uygulamaları görme, bilgi edinmeleri için görev gezisine veya kurslara gönderilmesini öneriyorum.
Ünsal Altunbaş
Güzelbahçe

Katkım olur düşüncesi ile, yaşadığım bir zorluktan bahsetmek istiyorum.
26 Mayıs akşamı, 01.30-02.00 sıralarında bir hafta kaldığım yurtdışından geldim ve bir haftadır otoparkta duran arabama ulaşmak istedim.
Yorgun argın ve elimde bavullarla arabamı aramaya başladım, bulamıyorum.
Ortalıkta ne bir görevli var, ne bir güvenlik. En önemlisi duvarlarda bakılabilecek bir otopark vaziyet-yerleşim planı bile yok.
Bağırıyoruz, sesimize bakan da yok; tam bir umursamazlık.
Sonunda gişeyi buldum. Bütün personel orada.
Şikayet ettim;
“biz ne yapabiliriz? Haklısınız duvarlarda yerleşim planları olmalı” dediler, form doldurttular.
Şu ana kadar ne ses çıktı ne nefes... Çıkacağı da yok zaten.
Sinir içinde, arabamla çıkış yaparken gişedeki görevli saçma tarife gereği beş günlük fazladan ödediğim otopark ücretine rağmen bir de ekstra ücret istemesin mi?
Evime nasıl vardım, hatırlamıyorum.
Sarper Ötkün