Uzatmayacağım; hafta içinde çok yakın abim Erdoğan Tözge’nin davetlisi olarak İzmir’den bir grup gazeteci, “komşu“ya gittik.
Erdoğan Abi koyu Altaylı, ben de en az onun kadar koyu Göztepeli olmamıza rağmen, yeşil sahaların dışında çok iyi anlaşan iki dostuz.
Nasıl olmayalım birader;
Evde dünyanın en güzel ikinci kadını olan Meltem Hanım’ın, bir türlü yedirmediği “sucuklu yumurtayı”, İzmir’in en ünlü balık restoranı Deniz’de “ikram“ eden, sonra da, “merak etme Meltem Hanım’a söylemem” diye yediren Erdoğan Abi’yi sevmeyim de kimi sevebilirim ki?
Erdoğan Tözge’nin, daha doğrusu sahibi olduğu Ekselans Turizm ile bir gece konaklamalı, iki günlüğüne Sakız’a geçtik.
Kadro müthiş...
Kimler, kimler yoktu ki?
Yakışıklığı, centilmenliği, en önemlisi, neredeyse gece yatağa bile kravat ve takım elbisesiyle giren, bu huyunu her zaman taktir ettiğim, Hürriyet’in Ege Bölge Temsilcisi Deniz Sipahi...
Canımdan çok sevdiğim, bu ülkenin gelmiş-geçmiş en büyük magazin ve cemiyet yazarı, ünlülerin korkulu rüyası, televizyondaki programlarıyla insanları hop kaldırıp hop oturtan çok değerli abam Şenay Düdek...
Tek kötü huyu, ısrarla her haftasonu Çeşme’den teknesiyle denize açıldığı halde, bir türlü balık tutamamak olan; kıymetlim, kimselere değişmeyeceğim, sırdaşım, dert ortağım, arkadaşım gazeteci-televizyoncu-yazar arkadaşım Erol Yaraş...
“Patron“ diye seslenmekten gurur duyduğum, üç yıl geceli-gündüzlü birlikte çalıştığımız, iş dışındaki özel yaşamda da çok sık birlikte olduğumuz Doğan Yayıncılık ve Posta Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi Bülent Zarif...
Kafasının kelliği ve boyunun sırıklığı dışında fiziki bir kusuru olmayan, yetişmesinde az-çok emeğim olan Yeni Asır Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Nevzat Dönmez...
“Yaz kız, yaz; Türkçen çok düzgün, çevren geniş,arkadaşın çok” diye diye zorladığım, bugün ise değme yazarlara taş çıkartacak kadar güzel röportajlar yapan, köşe yazan, Yeni Asır yazarı Gülengül Uslu...
Yeni nesil kuşak gazeteciler arasında, hanımefendiliği ve meslekteki başarıları ve cabbarlığıyla “tek tuttuğum” genç meslektaşım Haber Türk’ten Meltem Seyis...
İzmir’de evsiz, orta ve dar gelirli ailelerin bu eksiklerini kendine dert edinip yola çıkan, “hayır“ diyen on binlerce kişiyi (ben hariç) onların ödeyebileceği teksitlerle inadına “ev”lendiren Ege-Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan...
Ve... Ve...; benimle bu geziye katılma inceliğini, nezaketini gösterip, beni Sakız ellerinde Yunan’a karşı yanlız bırakmayan çok değerli eşim Meltem Hanım...
Durun az kalsın onları unutacaktım.
Ekselans Turizm’in Genel Müdürü Laura Balkır ve arkadaşını unutmak mümkün mü?
Laura Hanım tam bir Romen Güzeli...
Cana yakın, tüm konuklarla iki gün bir gece tam mesai ilgilenmekten helak düştü vallahi.
Sürekli gülümseyen, “Hayır“ı olmayan Laura Hanım, eminim ki, annesinin karnından da ağlayarak değil, “gülerek“ çıkmış olmalı.
Çünkü bugüne kadar, bu kadar gülümseyen bir insanı ilk kez gördüm.
* * *
Böyle bir kadroyla Sakız’a çıktık.
Sakız’ın tek dört yıldızlı oteli, gidenler bilir, Liman’ın en uç köşesindeki Chandris Otel’de kaldık.
Otelin Genel Müdürü Nicholas G. Panteloukas çok sıcak kanlı bir Rum. İşinin piri. Bendeki ilk izlenimi buydu.
Ama sonradan yanıldığımı anladım.
Odaya yerleşip, aşağı indik, herkes ballandıra ballandıra anlatıyor:
“Odaya meyva tabağı koymuşlar, müthiş... Bir şişe de şarap var... Ya o buzdolabı, ağzına kadar dolu birader, helal olsun Bay Nicholas’a” diye konuşmuyor mu?
Dalga geçiyorlar sandım. Meğer doğruymuş.
Ben, “Ama bizim odada yok!” diye patlayınca, inanmadılar.
Vallahi de, billahi de, bizim odada ne meyva ne şarap var, dolap bomboş, bir şişe su bile koymamışlar dedikçe gülmezler mi?
Bozuldum...
Belli ki, bizim Nicholas beni grubun hizmetlisi ya da şoförü, veya Erdoğan Tözge’nin özel koruması falan sandı.
Nasıl üzüldüm, nasıl üzüldüm sormayın...
Ben yanımda dünyanın en güzel ikinci eşi Meltem Hanım’ı tutup Sakız’a getirmişim, herkesin odası cennet bahçesi gibi, benim ki küçücük-daracık ve buzdolabı bomboş!...
* * *
Ağzımı kapatmak için tüm ekip seferber oldu.
Erdoğan Abi, odasındaki şarabını, Erol Yaraş bir salkım üzümü, Şenay Düdek tek bir armut, Nevzat Dönmez iki şişe su, Bülent Zarif elma, Deniz Sipahi boş tabağını, Laura Hınım çatal-bıçağı, Meltem Seyis de küçücük bir muz göndererek beni mahcup ettiler.
Gözlerim doldu.
İşte o an Üç Silahşörler’in niçin bu kadar çok başarılı oldukları aklıma geldi: Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için...
Bizimkiler de, benim için, boğazlarından(!) fedekarlık yapmış oldular.
* * *
Sakız Adası sakinleri biz Türkler’den çok memnunlar.
Nereye gitsek büyük ilgi gördük.
Hatta bir ara şüphelendim.
“Acaba“; dedim. Erdoğan Tözge bizden önce buralara adam gönderip, ilgiyi-alakayı organize mi etti?
Ama elimde delil ve tanık olmadığı için ispat edemedim.
Ada Rumları Türkiye’yi nasıl tanıyor diye hiç merak ettiniz mi?
Binlerce yetişmiş Sakız ağacı ile yemyeşil bir köy olan Mesta’da 65 yaşlarındaki bir Adalı’ya Türk olduğumuzu ve İzmir’den geldiğimizi söyledim.
“Türko... Türko ha!...” dedikten sonra, bizi tanıdığını şu isimlerle anlattı:
Aziz Nesin...
Yılmaz Güney...
Galatasaray...
Aramızdaki Fenerliler tabi mosmor oldular.
En koyu ve hasta Fenerli Nevzat Dönmez; “Fenerbahçe“ deyince, aldığı cevap ile simsiyah kesildi:
“Fe-ner-bah-çe; ha... şike..şike...”
* * *
Sakız Gezisi ile ilgili daha çok anlatacak ve yazacaklarım var.
Hele kaldığımız tek gecede gittiğimiz tavernada bizim ekibin, üç-beş duble Yunan Rakısı Uzo içtikten sonra döktürdükleri hünerlerini bir bilseniz, şaşarsınız, şaşarsınız...
Merak etmeyin o geceyi haftaya mutlaka yazacağım.
Kim Yunan ve Romen güzelleriyle sirtaki yaptı.
Kim sahneye çıkıp bateri ve tef çaldı.
Kimler oynadı, kimler cesaret edip sahneye çıkamadıkmları için sandalyelerine çakılı vaziyette göbek attı. Tavernanın en büyük alkışcısı kimdi?
Ve daha neler neler...
Hepsi haftaya...
Yanlış dilek
Adam kutsal gece Tanrı’ya yalvararak 2 dilek dilemiş:
“Dünyanın en güzel içkisi ile dünyanın en mükemmel kadınını bana ver tanrım.. Ne olur?”
Dua sonrası gözlerini açtığında tam karşısında bir şişe “Maden Suyu” ve “Rahibe Teresa’yı“ bulmuş..
Karım inci
İki arkadaş yolda karşılaşmışlar “Hayrola oğlum?” demiş biri; “Bu ne surat böyle?”
Öteki “Ev içi sorunlar işte” diye cevap vermiş.
“Sen hep bana ‘Benim karım bir inci’ diye övünürdün ama?” demiş.
Arkadaşı, “Evet, hala benim eşim bir inci... Ama onun annesi olacak kıskaçlı istiridye tam bir felaket”
İki arkadaş yolda karşılaşmışlar “Hayrola oğlum?” demiş biri; “Bu ne surat böyle?”
Öteki “Ev içi sorunlar işte” diye cevap vermiş.
“Sen hep bana ‘Benim karım bir inci’ diye övünürdün ama?” demiş.
Arkadaşı, “Evet, hala benim eşim bir inci... Ama onun annesi olacak kıskaçlı istiridye tam bir felaket”
Ne alacak?
Sigortacı yaşlı kadına “Kocanızın hayat sigortasının ne kadar olduğunu biliyor musunuz?” diye sormuş.
Kadın “Ne demek o?” diye cevap vermiş.
“Yani kocanız ölünce ne alacağınızı biliyor musunuz?” diyen sigortacının yüzüne aptal aptal bakan kadın biraz düşünmüş ve şöyle demiş:
“Evet... Evet... Sanırım bir Kaniş veya Terrier...”
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024