Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra “Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz” dedi...
Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki, yumuşak bir el omzuma dokundu...
Döndüm...
Yüzü iyice kırışmış, bir yaşlı hanımefendi, bana gülümseyerek bakıyordu...
“Ben Gül” dedi. “Benim adım Gül, yakışıklı...”
87 yaşındayım.
Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?..”
Güldüm... “Tabii” dedim; “Hadi sarıl bana...”
Öyle sımsıkı sarıldı ki...
“Bu kadar genç ve masum yaşta(!) üniversiteye niye geldin” diye şaka yaptım..
Minik bir kahkaha ile yanıtladı:
“Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım...”
* * *
Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik.
Hemen arkadaş olmuştuk.
Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık...
Öyle akıllı ve öyle deneyimliydi ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi hissediyordum.
* * *
Sömestr boyunca Gül Teyze kampusun ilahesi oldu.
Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu.
İyi giyinmeyi seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu.
Aslında Gül Teyze hayatını yaşıyordu.
Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu...
* * *
Sömestr sonunda, Futbol Balosuna davet ettik Gül’ü...
Konuşma yapması için...
Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok...
Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yığın karta, kocaman kocaman yazmıştı.
Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü.
Konuşma darmadağın olmuştu.
Şaşkın, biraz da utanmış mikrofona doğru eğildi...
“Ne kadar beceriksizim, değil mi?...
Özür dilerim...
Buraya gelmeden önce heyecanım yatışsın diye bir duble viski attım.
Sonucu görüyorsunuz...
Şimdi bu kartları toplasam bile, onları yeniden sıraya koymam mümkün değil...
Onun için en iyisi ben size aklımda kalanları söyleyeyim, olur mu?...”
* * *
Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına başladı:
“Yaşlandığımız için eğlenmekten, oynamaktan, yaşamaktan vazgeçmeyiz...
Eğlenmek, oynamak ve yaşamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız.
Genç kalmanın, mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın sadece dört sırrı vardır...
Hergün gülmek ve yaşama katacak mizah bulmak...
Bir rüyanız olmalı mutlak... Rüyalarınızı kaybettiniz mi, ölürsünüz.
Etrafımızda dolaşan pek çok kişi aslında ölü ve bundan kendilerinin bile haberi yok...
Yaşlanmakla, büyümek arasında çok büyük bir fark vardır...
Eğer 19 yaşındaysanız ve bir yıl hiçbirşey yapmadan, hiçbirşey üretmeden bir yıl sırtüstü yatarsanız, sadece bir yaş yaşlanır, 20 olursunuz...
Ben 87 yaşındayım ve ben de bir yıl hiçbirşey yapmadan, hiçbirşey üretmeden sırtüstü yatarsam, 88 yaşımda olurum.
Herkes bir yılda bir yaş yaşlanır.
Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç yoktur.
Oysa bir yaş daha büyümek için, mutlak birşeyler yapmak, üretmek, kendini geliştirecek fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir.
Asla pişman olmayın...
Biz yaşlılar, genelde yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan pişman oluruz çünkü...
Ölümden korkan insanlar, pişman olanlardır...
Pişman olmaktan korktukları için hiç birşey yapmayanlardır...”
* * *
Ders yılı sonunda Gül Teyze, yıllarca önce başlayıp, yaşam mücadelesi içinde ara vermek zorunda kaldığı üniversiteyi derece ile bitirdi...
Mezuniyet töreninden bir hafta sonra, uykusunda, huzur içinde öldü.
Cenaze törenine 2 binden fazla üniversite öğrencisi katıldı.
“Yapabileceğimiz herşeyi yapmak için asla geç olmayacağını”, hepimize hem de nasıl öğreten bu muhteşem kadının anısına layık bir törendi bu...
Yani herkes şunu çok iyi bilmeli:
“Hiç Bir Şey İçin Çok Geç Diye Bir Zaman Yoktur”
GÜLMEK SAĞLIKTIR
Günün birinde, rahibin kilise bahçesindeki kafesinden bir kuş kaybolur.
Kuşu bulması, ya da yenisini alması gerektiği için, konuyu ayinden sonra cemaatine sorar.
- Kimin kuşu var?
Bütün erkekler ayağa kalkar...
- Hayır onu demedim, kuşu gören var mı?...
Bütün kadınlar ayağa kalkar...
- Hayır efendim, yani ben başkalarının kuşunu kim gördü demek istiyorum...
Kadınların yarısı ayağa kalkar...
Rahip iyice kızar..
- Allah, Allah!.. Ne laf anlamaz insanlarsınız; benim kuşumu gören var mı yahu?..
Bütün rahibeler ayağa kalkar..
Sarhoşun biri üst baş dağınık bir halde karakola gelir, araba anahtarını göstererek komisere şöyle der:
- “Komiserim şu elimde gördüğünüz anahtar var ya, onun ucunda az önce benim arabam vardı, şimdi yok. Arabamı çalmışlar!...”
Komiser sarhoşa şöyle bir bakar;
- “Sen önce kendine bir çeki düzen ver bakayım. Şu haline bak!...
Devletin komiseri önünde böyle fermuarı açık durmaya utanmıyor musun?”
Sarhoş pantolonunun önüne, açık fermuara bakar, bakar ve şöyle der:
- “Aha, kariyi da çalmışlar...”
(İrfan Erol’a teşekkürler)
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024