HEPİMİZİN kafası karışık...
Ne yapacağımızı, neye karar vereceğimizi bilemiyoruz.
Sağlık Bakanı, ısrarcı; “Özellikle çocuklar ve risk grubuna girenler mutlaka yaptırsın” diyor.
Ama Başbakan, “Ben aşı olmayacağım” dedi, “şok” yarattı.
Ardından ekledi: “Mecburiyet yok; kimse kimseyi zorlayamaz, isteyen olur, isteyen yaptırmaz” demekle kalmadı; ailesini de karıştırdı, son kararını açıkladı: “Onlar da olmayacaklar!..”
N’olcak şimdi?
Yaptıralım mı, yaptırmayalım mı?
Gazetelere, televizyonlara bakıyorsunuz; hergün patır-patır insanlar ölüyor.
Sayı şu oldu, bu oldu...
Sanki iç savaş var; virüsü kapan mevzilerde kurşun yemiş gibi yıkılıyor aşağı (!..)
Yaptıran da pişman, yaptırmayan da...
* * *
Sizce Başbakan, niçin “Aşı olmayacağım” dedi; hiç düşündünüz mü?
Ya da ailesinin de kendisi gibi niçin aşı yaptırmayacağını?
İki nedeni var.
Birincisi...
Nasıl ki “kuş gribi virusü” insanlara kuşlardan bulaştıysa; bu öldüren grip de bizlere “domuz”dan sıçradı.
Kuş, bizleri bozmaz ama; domuz öyle değil.
Müslüman olan herkes bilir ki, domuz bizler için mundar hayvandır.
Etini yemeyiz, “domuz” katkılı her üründen uzak dururuz.
Salgın, adı üstünde “Domuz Gribi.”
Aşıda da bu hayvandan yararlanılmaması mümkün değil.
Başbakan ve yakınlarının “aşı yaptırmama” nedenlerinden biri bu olabilir.
* * *
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın herkesi aşı olmaya zorladığı ilk gün, Başbakan’ın çıkıp, “Ben olmayacağım. Kimse de mecbur değil” sözlerinin altında yatan bir neden var ki, bu çok daha önemli.
Bakan ısrar etseydi. Başbakan, insanların aşı olması için, “Bakın ben de oldum” deseydi, çoğumuz ilk fırsatta soluğu doktorda ve hemşirenin karşısında alacaktık.
Yalan mı?
Oysa bu aşı, uzun süreli denenmediği için yan etkilerinin ne olacağı daha kesin olarak bilinmiyor.
Aşıda zorunluluk ve mecburiyet getirilseydi ve sonrasında “aşı nedeniyle bir ölümlü vaka” yaşansaydı; sorumlusu kim olacaktı?
Tabi ki devlet!..
Neden?
Çünkü, isteyen istemeyen herkes aşılanacaktı.
Ve ölen bir vatandaşın yakınları bu durumda dava açıp Başbakan’dan, Sağlık Bakanı’ndan yani devletten çok yüklü tazminat isteyebileceklerdi.
Oysa şimdi ne deniyor; “Karar sizin; isteyen yaptırır, istemeyen yaptırmaz..”
Yani, devlet topu vatandaşa attı.
Hem de; ölen ölür, kalan sağlar bizimdir, dercesine!..