Ben tevekkül sahibi insanım.
Kaderime boyun eğerim.
Kaza ve kader Allah’tandır.
Arabamın arka camına;
“Kaderimse Çekerim, Yolumsa Giderim” yazdıracağım.
Ama ne fayda, bizim hanım izin vermez.
* * *
Fakat insan zaman zaman isyan ediyor.
Sınırları zorlanıyor, sabır taşı çatlıyor.
Benim gibi önüne konulanı yiyen, eline verileni içen, sorulmadıkça konuşmayan bir adam bile patlama noktasına gelebiliyor.
* * *
Şimdi siz, memleket meselelerinin beni ne kadar sıktığını;
Ahaliye akıl fikir vermekle, yol göstermekle görevli;
Memleketimizde bulunan 3856 köşe yazarından biri olarak, memleket hallerinin beni bile isyan noktasına getirdiğini düşünebilirsiniz.
Sakın ha!
Ben, memleket meselelerinin, bilgisayarın başına oturup Başbakana, bakanlara akıllar fikirler vererek;
Büyükşehir Belediye Başkanına yol göstererek;
Küçük belediyelerin başkanlarının elinden tutup “Aha bu yoldan gidin” diye yol göstererek çözülemiyeceğini öğreneli çok oldu.
* * *
Ali ile Ayşe meselesi...
Demet’in sahnede kendisini iktidar partisi üyesine öptürmemesi...
Süreyya’nın genç sevgilisi ile plajda loca kapatıp vur patlasın çal oynasın eğlenmesi de beni ilgilendirmiyor.
Hepsi gelir geçer.
Biz rahmetli Özal döneminde davul delen jaguar bile görmüştük.
Ne oldu?
Kız davulcuya vardı, biz çenemizi yorduğumuzla kaldık.
Açın bakın 20 sene önceki gazeteleri “Koskocaman Cumhurbaşkanı, Davulcuya kız verir mi?” konulu köşe yazıları bile yazıldı.
Ne oldu?
Unutulup gitti. Merak etmeyin Ali ile Ayşe‘de unutulur.
Benim derdim bunlar da değil.
* * *
Yemin?
Aha size yemin.
Ya yarın, ya da yarından yakın yemin edeceklerine yemin ederim.
Boru mu bu?
Milletvekilliğinin elden gitmesi ihtimali bile soğuk-soğuk terletir insanı.
Bu da beni germez.
Şike?
Siz bu kelimeyi yeni mi duydunuz kuzum?
Altay’lı kaleci Varol vardı.
Beşiktaş ve Galatasaray’da da oynadı.
Milli Takım kalesini korudu.
En eğlenceli şike muhabbetleri kaleci Varol‘daydı.
Yani diyeceğim o ki, bugün mahkeme koridorları, yarın içki masaları.
Tatlı tatlı anlatılır şike muhabbetleri. Ve her şey gibi şike hikayeleri de geçip gider.
* * *
Beni geren bunlar değil.
Beni geren, Meltem ’in 10 Emir şeklinde yazıp elime verdiği yaz talimatı...
1. Bu yaz bir gemi seyahati yapılacak. (Şakaya getirip, körfez vapuruyla olur mu diye sorsam başıma bir şey gelir mi acaba?)
2. Yazlığın bahçesindeki, çimler haftada iki kere biçilecek. (Ben bahçıvan mıyım? desem kesin başıma bir şey gelir?)
3. Yaz bitinceye kadar, her hafta sonu bir dostla buluşup Çeşme Marina veya Alaçatı’da yemek yenilecek. (Hesabı kim ödeyecek? Yemek bitinceye kadar kurdeşen olurum ben!...)
4. Hafta için de “yoruluyorum” dümeniyle İzmir’de kalınmayacak, her gün Çeşme’ye gelinecek? (Benzini hangi çeşmeden doldurucağım diye sorsam mı acaba?)
5. Her sabah erken kalkılıp, yürüyüş yapılacak. (İyi, koşar adım, “yaylalar, yaylalar“ türküsünü de söyleyim bari, diyemedim. İyi olur, dedim.)
6. Akşamları yemek yedikten sonra, “homini gırtlak - tombi yatak” yatılmayacak. (Tamam, gece nöbeti tutarım. Gündüzde işte uyurum.)
7. Haftada en az bir akşam komşularla terasta okey oynanacak. (Oynamam arkadaş. Taş çalıyorum diye iki de bir ıstakayı kafama indirmekle suçluyorlar. Tırsıyorum.)
8. Mazeret bulma ve kıvırma yapılmadan davetli olduğumuz bütün düğünlere gidilecek. (Niye? Biz gitmezsek belediye nikahı kıymaz mı? Demedim. Diyemedim.)
9. Cumartesi-Pazar günleri plaja kahvaltıdan önce gidilip şezlong ve şemsiye ayarlanacak. (Ben komimiyim kardeşim desem mi acaba?)
10. Bu yaz, bu söylediklerimin hepsi, mız mızlanmadan, problem çıkarmadan yapılacak. (Baş üstüne...)
Bakınız, bu baş üstüneyi hiç çekinmeden söyledim.
Listeyi elime tutuşturup, “tamam mı?” diye sordu.
Ben de ikiletmeden “Başüstüne” dedim.
Memlekette düşünce özgürlüğü var. Meltem’den mi korkacağım?
Sordu. Ben de “Başüstüne” dedim!...
* * *
Gerildim. Ama söylediğim gibi ben tevekkül sahibi adamım.
Listeyi elime aldım ve Meltem’e “Kaderimse çekerim, yolumsa giderim” dedim.
İnanıyorum ki, şike de, yemin de, Ali ile Ayşe de, her şey gelip geçecek.
Yalnızca benim elimdeki “10 Emir” baki kalacak.
Her yaz yeniden okuyup, işimi tam yapmak için “10 Emri” çerçeveletip yatağımın baş ucuna asacağım.
Kaza ve kader Alllah’tandır.
KALECİ VAROL’DAN ŞİKE MUHABBETLERİ
* 1965’de Çekoslovakya maçında yediği 6 golü, çıktığı bir gece kulubünde ballandıra ballandıra anlattığı için Milli Takımdan kovuldu.
Maçlardan önce, karşı takımdan para aldığı ve sahaya kaleci şortunun cebinde parayla çıktığı iddia edildi.
Bir maçta yediği şike kokan golden sonra, antrenörü tarafından sahada kovalandı.
Günümüzde futbolculuk yapsaydı, Televole kahramanı olurdu...
* * *
* Ankara’da oynanan bir maçta orta sahadan kaleye vurulan ve zıplaya zıplaya giden bir topu bacak arasından içeriye almıştı.
O dönemde oynadığı takımı Coşkun Özarı çalıştırıyordu. Golün oluş biçimini görünce Özarı Hoca oturduğu yerden fırladı, Varol‘u hemen dışarıya aldı.
Varol tam oturmak için geliyordu ki, Coşkun Hoca’nın ona doğru yürüdüğünü fark etti. Kimbilir nasıl öfkeyle bakıyordu hoca.
Aniden geri dönüp maraton tarafından soyunma odasına doğru kaçmaya başladı.
* * *
* Bir maçta nefis bir ara pası atılır, forvet Varol‘la karşı karşıya kalır. Yüzde yüz gollük pozisyon yani... Varol hamle bile yapmaz ve forvete yan hakemi gösterir, “ofsayt, ofsayt” der havasını bozmadan...
O kadar rahattır ki, forvet bir an tereddüt eder ve yan hakeme bakar.
Varol anında fırlar ve topun üzerine yatar...
(Not: Bu öyküler ekşi sözlükten alınmıştır)
Bakış: Mavi Yansıma
Süregelen yaşanmışlıklar ve yaşananlar içerisindeki anlamlar. Belki de sadece arayışlarımızdır tüm bu anlamlar. İçimizdeki boşluğu doldurmaya çalışmak ve nedenler bularak,yaşananları anlamlı kılmak. Başka türlü kabul etmiyor beyin. Önce bir düşüncenin peşine takılmak ve eğer sevdiysen bu düşünceyi, belki de beslediyse bu düşünce sahip olduğun duygulardan herhangi birini,bağlanmak için bu düşünceye anlamlı sebepler yaratmak. Ve sonra rahatlamak. Düşünce artık senin oldu.Belki de sen “o’’ düşünce oldun. Ve böylece sahiplendiğin düşüncelerle kendini yar attın. Ne kadar tehlikeli ! Yalan olana bahaneler sıralayarak , kendini bile kandırabiliyorsun aslında.Sanırım en büyük yanılgı da burada.Bir diğerinin seni kandırması, daha masum bu durum karşısında. Sahiplendiğin her düşünce anlamsızlaşabiliyor şartlar değişince.İçine girince yaşananların ve hatta yaşayanların ‘’hiç böyle düşünememiştim’’ demek ve seni böyle düşünmeye zorlayan düşünceden o anda nefret etmek. Yıllardır taşıdığın ve bütünleştiğin o düşünceden o anda kurtuluvermek.
* * *
Esasında gelişim deniyor bu duruma. Sahiplendiğin bir düşünceyi değiştirebilmek bir başkasıyla. Dinlem ek ve anlama kgerek, bu durum içinde.İşin sırrı önce kendi içine girmekte ve sonra evreni görebilmekte.Tek kural var “dürüstçe’’. Kendine ve diğerlerine karşı dürüstçe ilerleyebilmek. Ortalama yetmiş yıllık bir ömürde, o da tabi herşey normal giderse,insan gibi yaşamayı seçmek dürüstçe. Mitlerdeki gibi yediyüzyıllık yaşamlar söz konusu olsaydı,belki anlardım tanrısallaşmayı.Ama değ il ki öyle. Giden gelmiyor geri,terk ettiği şekilde. Değiştiremiyor hiçbir kimse ‘’gelişi ve gidişi’’. Ayrıca haber de gelmiyor diğer taraftan. O zaman adam gibi yaşamalı şu kısacık yetmiş seneyi. Eğer gittiğimde karşılanacaksam birileri tarafından ‘’benim başım dik duracak’’. Bağlanmamalıyım düşüncelere ve düşüncelerin iplerine.
* * *
Son söz; Beklediğin tren istasyonda. Elinde bavul ve sev inçlisin o anda.Ve trene bindin bavulunla. Bavul hala elinde ve tren hareket halinde. İşte düşüncelerimizde böyle. Oysa tren hareket halinde ,bavulu koymalısın yere. Taşıdığın her düşünce yük oluyor sana gerçekte.
BELKİ DE
Belki de yanlış düşünmüşüm, şimdiye kadar
*
Belki de bedenim bir zindan, ruhum ise burada hapis
*
Neden olmasın
*
Biliyorum açıklayamam belki, ama hissedebiliyorum
*
Ruhum, daha da büyük zindanından
*
Farkında olamadım
*
Çünkü zindanda var oldu ruhum
*
Onunla başladı her şeye
*
Sandım ki zindan yok olduğunda, ruhum da yok olacaktı o anda
*
Oysa belki de sadece, tutukluluk sonlanacaktı ve tek rar özgür olacaktım sonsuzlukta
*
Zindan ve ruhum sonsuzluğun esirimiydi aslında, yer çekimi denen olayla
*
Şimdiye kadar korktuğum ölüm, gerçekte kurtuluşmuş muydu acaba?
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024