Bir daha mı tövbe...
Aklıma esti, bir “Cuma Gecesi Yaz Bekarlığı” yaptık, burnumdan geldi.
Aslında ben sırf sizin için “kendimi feda ettim” ama kimse “kıymetimi” bilemedi.
Önce evde kıyamet koptu.
Sevgili karım, “rezil ettin beni” diye dikildi karşıma...
Allah allah ne yaptım ki ben?
Bir mankenle mi, tv dizilerinin piyasaya saçtığı hatunlardan biriyle mi basıldım...
Ya da bir restoranda aşna-fişne yapıp, mekandan ayrı ayrı çıkarken görüntülenince, rayting için gazeteci mi dövdüm...
Alaçatı’da metrekareye 150 kişinin düştüğü entel sokaklarda el ele dolaşırken mi görüldüm...
Ne yaptım ben Allahaşkına?
Sırf sizin güzel hatırınız için fedakârlıkta bulunup, Çeşme gecelerini gezmeye kalktım, o kadar...
Neyse, Meltem Hanım’dan gelen “ilk dalga”yı zar-zor da olsa savuşturduk ama, “ikinci dalga”da “Ergenekon” gibi duvara tosladık.
* * *
Çeşme’de milleti uyandırayım, “keriz yerine konmaktan kurtarayım” derken, öyle bir kampanya başlattılar ki, bir tek “Hamdi Çeşme’ye ayak basma, defol git” demedikleri kaldı.
Ayaklarımı kırmakla tehdit eden mi ararsınız, “Go Home Hamdi” diye mesaj atan mı?
Anasını satayım, o günden buyana Çeşme‘de eve bile tanınmamak için arka yollardan gidip, adım atmamacasına bizim fakirhaneden bozma yazlığa kapanmaya başladım.
Karamsar günlerimin tek tesellisi, Çeşme‘nin ünlü Pırıl Oteli’nin sahibi Veysi Öncel kardeşimin gönderdiği; “Hamdi Abi, keriz yerine konmak istemiyorsa, bizim biiçe gelsin. İki kola bizde sadece 10 lira. Otoparkımız da ücretsiz. İsterse misafirimiz de olabilir” haberiydi...
Veysi Kardeşim söz; “Çeşme Haini” diye yolda çevrilip dayağı göze aldığım gün Pırıl Otel’in biiçine mutlaka uğrayacağım(!..)
* * *
Ama var ya; ben bunu onların yanına asla bırakmam...
Nah yazın şuraya...
Şayet bir gün Faik Tütüncüoğlu, “yaş haddinden emekli(!)” olmaya karar verir, çok değerli eşi, “Yeter Faik!.. Artık 80 yaşına geldin, bu işi biraz da başkaları yapsın” diye ikna edebilirse, yemin ediyorum Çeşme Belediye Başkanlığına adaylığımı koyacağım.
Görürler o zaman günlerini...
Bugün, “Go home Hamdi” diyenlere “Come Hamdi... Come Hamdi” dedirtmezsem namerdim...
* * *
Ve gelelim bugüne..
Çekip gidiyorum dostlar...
Vallahi de gidiyorum, billahi de gidiyorum...
Hani, hoşçakal, by, by muhabbeti yani!..
Karar verdim; kurtaracağım sizi artık bu sıkıntılardan...
Nasıl mı?
Sabah kalktım, “topla hemen eşyalarını” dedim dünyanın en güzel ve akıllı eşi olan Meltem’e.
“Neden” demesine izin vermeden, “gidiyoruz, o kadar. İtiraz yok” diye sert çıkıp, kestirip attım.
Özler misiniz?
Yoksa, “İyi oldu, kurtulduk bu heriften” dercesine, arkamdan “kına mı yakarsınız?“ orasını bilemem.
Çünkü bir arkadaşım anlattı:
Bu benim pazar yazıları yüzünden pek çok evde “sıkıntı” yaşanıyormuş.
Özellikle kadın okurlarım, “Bak elalemin adamı, karısı için neler yazıyor, söylüyor. Yaptığı yemekleri ne güzel anlatıyor. Bunca yıl evliyiz, bir kere olsun bana böyle laf etmedin” diye başlayıp “dır-dır” herifin başının etini yiyince, koca ne yapsın; basıyormuş küfürü bana...
Aynı arkadaşım, “hatta bir tanesi senin çok yakın arkadaşın” demez mi?
Şaşırdım. “Adı ne?”
Nazlanmadı, Reyhan Pastanesi ortaklarından Ali Albay diye yumurtlayıverdi.
“Yok canım. Ali’nin eşini tanırım, Oya iyi kızdır, kocasını sever, Ali’yi üzmez” derken, telefon çaldı, inanmayacaksınız ama arayan Ali değil mi?
Selam-sabah demeden başladı makinalı tüfek gibi saydırmaya:
“Bak kardeşim. Bu hafta yazmazsan sıkacağım ayaklarına iki tane. Benim sevgili karım Oya, o da Meltem Hanım gibi dünyanın en güzel ve en akıllı, güzel kadınıdır. Ve bu dünyada da taze fasulyeyi en lezzetli pişiren ondan başka kimse yoktur.
Bıktık Meltem Hanım’ın yemeklerini övmenden, yere-göğe sığdıramamandan.
Bunu aynen böyle yaz...
Pazar günü çıkmazsa, vay haline!..”
* * *
İşte böyle dostlar...
Pazar yazılarımla bazı yuvaların yıkılmasını, evde hır-gür çıkmasını önlemek için, ayrılmaya karar verdim...
Gazeteden değil canım; sadece kısa bir süreliğine, kendimi biraz unutturmak için “izne” çıkıyorum o kadar.
Aldım Meltem‘i yanıma, çıktık yola.
Nereye mi?
Öldürseniz söylemem, tiyo bile vermem.
Baksanıza herkes taktı ayaklarıma, “yok sıkarız, yok kırarız” demeye başladı.
Ne me lazım; bu ayaklar lazım daha bana...
İyisi mi 10 günlüğüne yazılarıma ara verip “tüymek...”
By...By...By...
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024