Yargıyı eleştirmek...
Hele hele hukukun üstünlüğü ilkesini zedeleyecek yorumlar yapmak mümkün müydü?
Değildi... Ama artık bu değerler malesef kahvelerde, kafelerde, meyhanelerde, aklınıza gelen her ortamda en çok tartışılan, konuşulan, eleştirilen kararlar haline geldi.
Acı ama ne yazık ki Türkiye’deki genel tablo bu...
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı, “Falanca hakim yerinde ben olsam, tutukluları salardım” diyor.
Başbakanımız, üyeleri hakim statüsünde olan, Yüksek Seçim Kurulu’nun kararını sert biçimde eleştiriyor.
Muhalefet, “yargı siyasallaştı” diye feryat ediyor.
Ne yazık ki gelinen nokta bu...
Yani, yargının tükendiği nokta...
* * *
Yaşanan süreçten, eminim pek çok hakim ve savcı da şikayetçi...
Hatta huzursuz... Endişeli...
Çünkü hiçbir dönemde yargı kararlarına karşı bu kadar fütursuz olunmamıştı.
Demokrasilerde kuvvetler ayrılığı ilkesine göre yargı, yürütme ve yasama kadar güçlü bir erktir.
Bu erk, hiç bir şekilde siyasallaştırılmamalıdır.
Aksi, o toplum için “yok olmanın” başlangıcıdır.
* * *
Peki bunda toplum ya da vatandaş olarak bizler mi suçluyuz?
Konuşan, tartışan, eleştiren biziz ama suçlu asla değiliz.
Yargıda hata yapabilir...
İki örnek vermek istiyorum:
Yargıtay 9. Ceza Dairesi üyesi, Hatip Dicle için mahkumiyet kararı veriyor, aynı 9. Ceza Dairesi üyesi, YSK üyesi olarak verdiği başka bir kararda seçime girebilir diyor...
Ve İzmir...
Büyükşehir’de bir operasyon yapıldı.
Genel sekreter ve arkadaşları, Bergama ve Buca Kırıklar’da tutuklular...
Suçları?
Operasyon kararını verenlere göre sayılmayacak kadar çok, ciddi ve müthiş!...
Teknik takip var, dinleme var, görüntü kaydı var, var oğlu var...
Yapılmasın mı?
Yapılsın tabi ki?
Suç varsa, cezası da olmalı...
Ancak; hiç kimsenin, bir başka kişinin hürriyetini kısıtlamaya hakkı olmadığı da unutulmamalı.
İddianame neyse, bir an önce bitirilmeli ve yargı süreci başlamalıdır.
Nasıl ki, sabaha karşı insanlar uykularından uyandırılıp alelacele götürülüyorlarsa...
Aynı acelecilik yargılama sürecinde de uygulanmalıdır.
* * *
Hepimizin alışkın olduğu ve inandığı “adalet” şudur:
Savcı ve hakimler, hiçbir kişi ya da kurumdan etkilenmeden, hakim vicdanı ve hukuk normlarına göre kararını verir...
Ama alınan kararlara bakıyorsunuz; Büyükşehir’deki tahliye istemine, mahkeme başkanı “evet” diyor, üye iki hakim “hayır” kararı veriyor.
Hangisi doğru...
Tahliye etmek isteyen mi, yoksa cezaevinde yatsın diyen mi?
Şunu hiç unutmamalıyız:
Bu hukuk hepimize lazımdır.
Bu nedenle de yargı tam bağımsız kalmak zorundadır.
Kalmalıdır da...
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024