Bayramda kapağı Çeşme’ye attım. İnanmayacaksınız ama in-cin top oynuyordu.
Tam bir “ruhsal detoks” ortamı...
Sevgili karım Meltem Hanım ile giydik kışlıkları, yaktık şömineyi, kömürlükte ne varsa ne yoksa çıtır-çıtır yaktık.
Bizim Kokoş, (kendileri üç günlük yavru iken üstümüze kalan, bugün 3 yaşına basan sokak kedimizdir) zaten böyle bir yaşama dünden razı. Bize ayak uydurmakla kalmayıp, kucağımızdan inmeyerek bizi daha da tembelleştirdi
Bir de o cep canavarları olmasa...
Yemin ediyorum bütün keyfimizin içine etti.
Ne susmak, ne de mesaj sesleri kesilmek bildi.
* * *
Yok canım, bütün İzmir’in sıraya girip de beni aradığını falan sanmayın. Tabi ki, arayanımız, soranımız da oldu.
Ama, maşallah bu Kurban’da beni arayıp kutlayandan çok, bazı dostlarım, can bildiğim arkadaşlarım, itiraf ediyorum “çirkin emellerine” alet ettiler.
Nasıl mı?
Resmen adımı kullanarak “üç kağıt” yaptılar.
Yazıklar olsun hepsine...
Kelli felli sahtekarlar!...
* * *
Adımın Kurban’da sahteciliğe karıştırıldığını, önce telefonuma gelen bir mesajdan öğrendim.
Aynen şu yazıyordu:
“Sayın Hamdi Bey. Hayırlı Bayramlar diler, restoranımızda yediğiniz kebaplarımızdan ve servisimizden memnun kaldığınızı umarız. Afiyet olsun der, bir adaşımız olarak sizleri tekrar bekleriz.
- Hamdi Restaurant-Eminönü/İSTANBUL...”
Allah, Allah, Meltem Hanım ile karı-koca Çeşme’deyiz, İstanbul’daki restorandan “Afiyet olsun” mesajı atıyorlar.
Şaka zannettim...
Yine birileri işletiyordur diye üzerinde bile durmadım.
* * *
Bayramın ikinci günü bu kez telefon.
Açtım, karşımda tanımadığım bir ses...
- “Hamdi Bey bir kusurumuz olmamıştır inşallah?”
- “Ne kusuru kardeşim, kimsin sen” diyemeden devam etti:
- “Eminönü Hamdi Restaurant olarak bir Hamdi Bey’i daha ağırlamaktan çok memnunuz. Zaten Hamdi Restaurant’a, sizin gibi Hamdi Bey’leri getirtebilmek için yüzde 50 indirim uyguluyoruz. Afiyet olsun...”
- “Ne ağırlaması, ne indirimi, ne yemeği?” diye soracağım.
Telefon kapandı...
* * *
Bir gün önce bir mesaj...
Ertesi gün telefonla aranma...
“Hayır değil bu?” dedim ama, “Ruhsal Detoks” için Çeşme’deyim ya, üzerinde durmadım...
Gece bir mesaj daha...
Bir öncesinin aynısı...
Haaaaaaa dedim, bu işte bir iş var.
İnternete girdim.
Aaaaaaaaa, bir de ne göreyim.
Eminönü’nde gerçekten “Hamdi Restaurant” adlı bir mekan var. Hem de ünlü mü ünlü...
Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin benzersiz lezzetteki kebaplarını orijinal özellikleriyle ta 1970’den bu yana tam 41 yıldır değişmeyen adresinde sunuyor.
Eminönü’nde, Galata Köprüsü’nün karşısında, Mısır Çarşısı’nın altında...
20 kişilik özel Şark Köşesi...
Beş katlı binasında toplam 400 kişilik modern ve rahat dekorasyonlu salonları...
Panoramik İstanbul manzarasını önünüze seren 140 kişilik benzersiz cam terası ile bu lokantada yok yok...
Lahmacun, fıstıklı, patlıcanlı, domatesli, beyti gibi birbirinden leziz kebaplar, içli ve çiğ köfteler, pide çeşitleri yanında etli kuru fasulye, dolma, yaprak sarması gibi demirbaş halini almış yemekler Hamdi Restaurant’taki sayısız çeşitten sadece bazıları.
* * *
Telefonunu not edip, çevirdim...
Çıkan görevliye adımın Hamdi olduğunu ertesi gün için rezervasyon yaptırmak istediğimi söyledim.
Çok sevinmiş olmalı ki, adıma bir iltifat, bir iltifat, yere göğe sığdıramadı.
Adının İhsan olduğunu öğrendiğim şefle sohbeti koyulaştırıp, o gece hiç Hamdi adında müşterileri olup olmadığımı sordum.
“Lütfen bir bakayım” dedi...
Hamdi adlı müşterilerini kaydediyorlarmış.
Az sonra, “Ne güzel, bu gece Hamdi Türkmen adlı bir müşterimiz, 10 kişilik bir grup olarak mekanımızda” demez mi?
“Kim? Kim? Kim?” diye tekrar edince, tereddüt etmeden “Hamdi Türkmen, İzmir’den gelmiş, gazeteciymiş” demez mi?
Siz olsanız ne yapardınız?
Ben Hamdi Türkmen olarak yanımda sevgili eşim Çeşme’deyim, birileri benim adımı soyadımı kullanarak İstanbul’un en ünlü et lokantasında yüzde 50 indirimli Bayram Yemeği yiyor, yetmiyor bir de 10 kişiye yediriyor!..
* * *
“Fırlamalık sırası bana geldi” diye düşünüp, Hamdi Türkmen’in, İzmir’den arkadaşım olduğunu söyleyip telefona vermesini rica ettim.
İhsan efendi önce duraksadı, ısrar edince, bir kaç dakika sonra telefonu sahte Hamdi Türkmen’e vermiş olmalı ki, “Alo” der demez beynimden vurulmuşa dündüm.
Telefondaki ses, benim çok sevdiğim dostum, ağabeyim İ.K...
“Afiyet olsun, çakma Hamdi Türkmen Bey, ben de orijinal Hamdi Türkmen” deyince, tahminim, pirzolanın kemiği boğazına kaçmış olmalı ki, İ. K ağabeyimin boğulmamak için hırıldıyan sesini ve çırpınışlarını epeyce dinlemek zorunda kaldım.
Neyse uzatmayayım...
Sevgili ağabeyim, arefe günü İzmir’den eşleriyle birlikte Bayram Tatili için kalabalık bir grupla İstanbul’a gitmişler. Ve Bayram dört gün, her gün bir öğün, karınlarını bu tarihi Hamdi Restoran’da doyurmuşlar.
Hamdi’lere yüzde 50 indirim uygulandığı için de, her gün biri, adını Hamdi Türkmen olarak yazdırıp rezervasyon yaptırmış.
Vallahi de billahi de abartmıyorum.
Yalanım varsa; nah böyle olayım...
Peki şimdi ne mi yapacağım?
Ya bana o yüzde 50’lik indirim tutarını keş olarak ödeyecekler...
Ya da restoranın sahibihi arayıp hepsini anlatacağım... Bu kadar basit...
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024