Hamdi Türkmen

Hamdi Türkmen

hamdi-turkmen@hotmail.com

Tüm Yazıları

Telefonu kapattığımda kafam şişmiş vaziyetteydi.
- Turşu ve acı sakın yeme ha...
- İçmiyorsun ama çok ısrar ederlerse bir kadehi aşma...
- Bak şayet o kavundan bir çatal bile alırsan, git otelde yat...
- Domatese el sürme, biberi yanına sokma...
- Yiyeceğin ekmek de en fazla iki dilimi geçmesin!...
Akşam gecikeceğim; arkadaşlarla yemeğe gideceğiz, dedim ya, çok sevgili eşim Meltem Hanım, kurulmuş gibi bunları sıraladı.
Neymiş, yukarıda saydığı “yasaklıları“ yediğimde, sabahlara kadar mide ağrısından, reflünün yarattığı sıkıntıdan uyuyamıyor muşum...
Yatakta kıvrım kıvrım kıvranıyor, ahlıyor, ofluyor muşum...
O da benimle sabahı sabah ediyor, uykusuzluktan işe gözleri yarı kapalı gidiyormuş.
Bıkmış artık kendime özen göstermememden, falan-filan...
Siz olsanız böylesine güzel eşe ne dersiniz;
“Tabi karıcım, merak etme... Turşu yok, acı yok, domates yok, biber yok, içki yok, kavun yok, ekmek az...”
Sonra düşündüm; iyi be birader, balık masasında geriye yenecek ne kaldı ki?
* * *
Gece saat 23 gibi eve döndüğümde, turp gibiydim.
Kapıyı açar açmaz; “yemedin değil mi?“ diye sordu.
Baktım; “yedim desem” kıyamet kopacak.
Salladım “beyaz yalanı...”
* * *
Saat 02.30... İlk sancıyla, gırtlağıma kadar yükselen acı mide suyuyla karışık asidin verdiği yanma ile fırladım yataktan.
Nereye Hamdi? sorusuna, tuvalete diyerek sıvıştım.
İlaç çekmecesini açtım. Mide ilacı arıyorum...
Yok... Yok anasını satayım, bitirmişim hepsini...
Bir tane çiğneme tableti buldum, ağzıma götüreceğim, gayri ihtiyari döndüm, arkamda Meltem Hanım...
“Yedin hepsini değil mi?” demez mi?
Biraz sonra kopacak fırtınadan mı nedir, mide-boğaz-gırtlak eksenimdeki dayanılmaz yanma daha da katlanılmaz hale geldi.
Çaresiz, yediklerimi tek tek sıraladım:
- Turşu, muhteşemdi. Limon suyuna kurulmuş, asitsiz dayanamadım...
- Yoğurtlu acı biberli “atom“ öyle lezzetliydi ki; acı biberlerin üzerlerine hafif tereyağı gezdirmişler, iki tabak götürdüm.
- Domatesler kesin tarlaydı. Bol sirkeli, nar ekşili salatadan yememezlik yapamadım.
- Arkadaşlar, yapmayın-etmeyin dememe rağmen, çok ama çok ısrar ettiler; vallahi de billahi de bir duble bir de “yolluk“ olarak tek, ama hafif olur diye Yeşil Efe içtim.
Hepsi bu...
- Ha bir de barbun çok tazeymiş, ızgara olmaz, tava dediler, kızartıp getirdiler...
Askerde bizim bölük komutanından bile duymadığım sertlikteki komut ile elim ayağım dolaştı:
- Başkaaaaaaaaaaa...
- Canım kalamar da vardı. Eh galiba ahtapot ızgara da yedim...
- Başkaaaaaaaaaaa...
- Sakızlı muhallebi şahaneydi. Dur bakim bir de incir tatlısı ile sıcak irmik helvası ama içi dondurmalıydı. Onu da yedim.
- Ne yalan söyleyeyim, tatlılardan önce Çeşme kavunuymuş, sert-sulu ve şeker gibi tatlı; dayanamayıp üç dilim de onu götürmüştüm.
- Ekmekkkkkkkkkk...
- Biliyorsun, mısır ekmeğine dayanamıyorum. Hafif kızartmışlar. 5 dilim ama vallahi çok küçüktü. Bir de kara fırın ekmeği getirdiler, ondan da bir-kaç dilim yemiş olmalıyım.
- Ve şimdi de miden değil mi?
- Nasıl da biliyorsun, ne kadar da anlayışlısın bu konuda diyecektim ki;
“Sen adam olmazsın. Ne olacak senin bu halin bilemiyorum” diyerek çarptı kapıyı girdi yatağa.
Mide asidinin gırtlağımı yakıp, ağız boşluğuna dolmasıyla lavaboya koştum.
Acıdan kıvranırken, “Ulan Hamdi, yine karı sözü dinlemedin, bu haldesin” diye kendi kendime söylenirken, yatak odasından bir ses duydum:
“Beni dinlemeye karar verdiğinde inşallah geç olmaz...”
Böğürtüyle zoraki sorabildim:
“Ne demek şimdi bu...”
“Yani diyorum, karı sözü dinlemeye karar verdiğinde umarım yaşıyor olursun...!”

Haberin Devamı

Harika bir fıkra

Küçük kasabanın birinde, bir caminin tam karşısında arazisi olan adam, bir gece kulübü inşa etmeye başlamış. İmam ve cemaat buna şiddetle itiraz etmişler.
Ancak mal sahibinin kendi arazisi üzerine nasıl bir iş yeri açacağına da yasal olarak karşı çıkamamışlar.
Tüm cemaatin tek yapabildiği şey, imamın öncülüğünde bu gece kulübü için her gün beddua etmekten öteye geçememiş.
İnşaat ilerlemiş ve açılışına birkaç gün kala her nasılsa şiddetli bir yıldırım düşmesi sonucu gece kulübü yerle bir olmuş.
Caminin cemaati bu olaydan duydukları büyük memnuniyeti saklamaya gerek görmemişler.
Gece kulübü sahibi adam, imamın ve cemaatin direk veya dolaylı olarak bu hasardan sorumlu oldukları iddiası ile tazminat davası açmış.
İmam ve cemaat, savcılığa verdikleri savunmalarında, bu konuda herhangi bir şekilde sorumlu tutulmalarına şiddetle itiraz etmişler.
Bu olayın, kendi dualarından dolayı meydana gelmiş olabileceği iddiasını da kabul etmemişler. Gerekli tüm belgeler tamamlanıp mahkeme günü geldiğinde hakim dosyayı dikkatle incelemiş ve taraflara dönüp:
- “Bu konuda nasıl bir hüküm verebileceğimi bilmiyorum” demiş.
“Ancak dosyadaki tutanaklara bakarsak ortada tuhaf bir durum var.
Diğeri ise duanın gücüne kesinlikle inanmayan bir imam ve cemaati!...”
Kıssadan hisse:
Aynen günümüzde olduğu gibi; kimi dinsizlerin menfaat ve çıkarları uğruna nasıl dindar gözüktükleri ile kimi dindarların çıkarları uğruna nasıl dini inkar ettiklerinin hikayesi...