Sabah erkenden kalktım.
Baktım, daha gün yeni yeni ağrıyor.
Yaptım sade kahvemi, yaktım cigarayı, öksüre-aksıra (aç karnına sigara yaktığımda hep böyle olur) oturdum balkona, ohhh; gel keyfim gel...
Öksürüklü keyif bitince, baktım sakallar iki günlük, banyoya girip “sinek kaydı” traş, ardından duş, pırıl pırıl çıktım salona...
Bu arada sevgili eşim Meltem Hanım da uyanmış, bendeki bu hareketliliği şaşkın gözlerle izliyor.
- Haydi hazırlan gidiyoruz...
- Bu saatte nereye böyle?
- Sen hazırlan, senin getirdiğin o Karşıyaka Belediyesi’nin dağıttığı iki bayrağı da al gel, ben iniyorum arabaya...
- Hamdi, Allaşkına söylesene ne oluyor?
- Nereye gidiyoruz? Aklını mı kaçırdın sen?
- Ne aklı be hanım, Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamaya gideceğiz o kadar. Yoksa bugün 29 Ekim olduğunu birileri gibi sen de mi unuttun?
_ ....................(!)
* * *
Meltem Hanım’ın Cumhuriyet Bayramımızı unutmadığını arabaya bindiğinde anladım. Tam günün anlamına göre giyinmişti.
Ama yine de sormadan duramadı:
- Törenler iptal edilmedi mi?
- Edildi...
- Peki biz şimdi olmayan töreni mi kutlamaya gidiyoruz?
“Sevgili Karım” diye başlayıp devam ettim:
“Hükümet Van feleketini gerekçe göstererek 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resmi kutlama ve törenlerini iptal etti.”
Biz “resmi”miyiz?
Değiliz...
O zaman, “sivil insiyatif” hakkımızı kullanacağız.
Yani?
N’olcak canım; sen-ben elimizde Türk Bayrağı ile Cumhuriyet Meydanı’na gidip, Atatürk Heykeli önünde saygı duruşunda bulunsak, “Yaşasın Cumhuriyet- Yaşasın 29 Ekim” diye bağırsak, “yasak kardeşim” diye bizi tutuklayacak halleri yok ya...
Sevgili eşim Meltem şöyle bir yüzüme baktı.
Gözleri çakmak çakmak olmuştu:
“Helal olsun sana be Hamdim; yürü vallahi, kim tutar bizi.
Gidelim karı-koca “resmi“sini olmasa bile “sivil”ini kutlayalım; bizi, çoluk-çocuklarımızı-ülkemizi, milletimizi çağdaş medeniyet seviyesine yükselten bundan 88 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk’ün ilan ettiği Cumhuriyeti doya doya, içimize sindire sindire kutlayalım...”
Bastık gaza, indik Kordon’a...
Gördük ki, yanlız değilmişiz...
Bu kentte bizim gibi düşünen onbinler varmış...
Alsancak Limanı’na arabayı park edip, Cumhuriyet Meydanı’na yürüdükçe sayımız çığ gibi arttı.
Ve Gündoğdu’ya geldiğimizde, biz karı-koca, al bayraklarımızın arasında kaybolduk gittik.
Karı-koca ellerimizde bayraklarla, Cumhuriyet Denizi’nin içinde kum tanesi gibi olduk.
Alan’a yaklaştıkça, gördük ki, Konak tarafından da onbinler Cumhuriyet’e yürüyor.
Ne güzel bir gündü dün...
Güneş insanın içini ısıyor, onbinler tek yürek olmuş, tek bir amaç için; Mustafa Kemal-Cumhuriyet-Vatan-Türk Bayrağı için sokaklara dökülmüş...
Ve, Ankara gerekçesi ne olursa olsun Türk Ulusunun en büyük Bayramı; 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın “resmisini“ yasaklasa da “siviliyle“ meydanlara çıkmış...
İşte bu İzmir’i, bunun için çok seviyorum...
Anlıyor musunuz?
Pessssssss... doğrusu
Tel-Aviv de oturan Jacob, New York’a göçmüş oğlu Samuel’i telefonla arar.
“Gününü mahvedeceğim için üzgünüm ama, annenle ben boşanıyoruz, 45 yıllık eziyet yeter” der.
Oğlu; “Baba nasıl böyle bir şey söyleyebilirsin, hem de tam bayram öncesinde...”
Baba; “Artık birbirimize tahammül edemiyoruz, yetti bu hikaye, bana yardımcı ol, Şikago’daki kız kardeşini ara ona da bu haberi ver” der ve telefonu hemen kapatır.
Ümitsiz çocuk kız kardeşini arar, kız da köpürür nasıl bu yaşta boşanırlar ben bu işi hallederim der.
Kız doğrudan babasını arar:
“Boşanmıyorsunuz. Kardeşim ve ben gelene kadar hiçbir şey yapmıyorsunuz, anladın mı hiç birşey. Bizi bekleyin” der.
Jacob telefonu kapatır ve yanında oturan karısına döner:
“Harika Rebeka, ikisi de bayramı bizimle geçirecekler, hem de uçak biletlerini kendileri ödeyerek geliyorlar(!..)”
Bir Sarkozy Fıkrası
Sarkozy falcıya gider
Falcı konsantre olarak gözlerini yumar ve konuşur,
Sizi büyük bir caddeden uzeri açık bir araba ile geçerken halkın yaptığı tezahüratı görüyorum.
Sarkozy sırıtır ve sorar:
- Peki halk memnun mu gözüküyor?
- Evet, her zamanki gibi,
- Halk arabanın etrafıda koşuşturuyor mu peki?
- Evet arabanın etrafında deliler gibi koşturuyorlar, polis yolu açmakta zorlanıyor.
- İnsanlar bayrak taşıyorlar mı?
- Evet, hem Fransa bayrakları hem de umut ve guzel bir gelecek vadeden pankartlar taşıyorlar.
- Sahi mi? İnsanlar bağrışıp şarkı da söylüyorlar mı?
- Evet, insanlar umut dolu ve güzel bir gelecek vadeden cümleler sarfederek bağırıyorlar
- Peki, ben bu hareketlere nasıl bir tavır gösteriyorum?
- Bunu göremiyorum,
- Niçin?
- Çünkü tabut kapalı!