Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakki.ocal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Diplomaside “kelimeler” çok önemlidir. Nitekim bu sebeple dünyada “diplomatik dil” diye bir şey vardır. Dışişleri Bakanlığı’nda uzun yıllar en önemli görevlerde bulunmuş Büyükelçi Sayın Yalım Eralp’in 1976’da, belki de ABD’nin Kıbrıs konusunda hala çözümsüzlükten yana olmasıyla sonuçlanan bir kelime tercihinde, anlaşamamış olduğumuz bir iletişim sorununu anlattığı anısını hatırlıyorum. ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger önerecekleri çözümün taslak mektubunda “Federeted” kelimesini kullanmış; Türk tarafı “Federal” kelimesini önermiş. Kissinger “İkisi de aynı anlamda” deyince, Türk tarafı “Öyleyse Federal deyin!” diye ısrar etmiş. Sn. Eralp, “O mektup hala gelmedi!” diyor.

Haberin Devamı

ABD’nin Arap dünyasını bölüp parçalamak için düzenlediğini artık tam anlamıyla bildiğimiz sözde Arap Baharı Mart 2011’de Suriye’ye ulaştı; Beşar Esat, Sünni muhalefetle anlaşmak yerine, Nusayri Şebbiha milisleri ile 10’a yakın kent ve kasabayı aylarca kuşatma altında tutmayı tercih etti. Muhalefetin direnmesi sürünce de, “Baas Rejimi”, “isyancı teröristleri sakladıkları” iddiasıyla Dera, Süveyda, Halep, İdlip ve Hama illerini önce topa tuttu, sonra da uçakla bombaladı.

Kentlerde durum korkunçtu. Gelen vahşet fotoğrafları, hükumetin kendi sivil halkını tabi tuttuğu katliamın inanılmaz boyutlara ulaştığını gösteriyordu. Suriye’de iç savaşın ilk üç yılı içinde 580 bin kişi öldü; bu rakam günümüze kadar, 617 bine ulaştı.

Sorunun insani boyutuna ek olarak, sığınmacı dramı başladı. BM rakamlarına göre, 3 milyon 763 bini Türkiye’ye, 4 milyonu Ürdün, Lübnan ve Mısır’a ve geri kalanı 51 ülkeye gitmek üzere 13 milyon Suriyeli ülkesini terk etti. Türkiye ve üç Arap ülkesine, BM, AB ve İslam Konferansı Teşkilatı sığınmacıların getirdiği mali yüke destek olmak amacıyla yardımlar yaptı (ve yapıyor). Ne var ki, sığınmacıların Suriye’ye dönmelerini sağlamak için ne Suriye’nin dünyadaki tek müttefiki Rusya, ne fırsattan istifade bu ülkeyi üçe bölerek, İran ile İsrail arasına bir tampon devlet oluşturma gayretindeki ABD ve ne de bütün amacı “Suriyeliler bize gelmesin de nereye giderse gitsin!” şeklinde özetlenebilecek AB ülkeleri, hiçbir çabada bulunmadılar.

Haberin Devamı

Sığınmacıların ülkelerine dönememesi ise kendilerine sunulan statüyü uzatmaları, tabir yerindeyse misafirliklerinin ev sahibini bıktıran bir boyuta varmasına yol açtı. Birçok kişinin beğenip de yapmadığı işleri Suriyeliler yapıyor. Suriyeli gençler bulundukları ülkelerde okulları bitirdi, üniversitelerden mezun oldu. Sağlanan bu imkanların milli bütçeye yük olduğu kanısı yayıldıkça yayıldı. “İşlerimizi Suriyeliler elimizden alıyor!” şikayeti, sık sık dillendirilmeye başlandı.

Suriye hükumetinin kendi halkının güvenli şekilde geri dönmesi için çaba göstermemesi, bu arada ABD’nin Suriye’deki “yerel kuvveti” PKK uzantısı terörist YPG-PYG-SDG örgütlerine özerklik kazandırma çabası, Türkiye açısından “Suriyeliler” sorununu çok daha acil hale getirdi. Türkiye, Rusya’nın ilgisizliğini bir kenara bırakması üzerine, açılan yeni “diplomatik iletişim kanalı” üzerinden bu acil çözüm için kolları sıvadı. Bu kanaldan herkesi tatmin eden bir çözüme ulaşılacağı anlaşılıyor.

Haberin Devamı

Bunun ilk belirtisi, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, Suriye ile görüşmelerin amacını açıklama anlamına gelen, “Suriye’nin üniter yapısı ve toprak bütünlüğü” tabirini kullanmış olmasıdır. Erdoğan, eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ifade ede durduğu, geçici hükumet, demokratik anayasa, adil ve serbest seçimler gibi, aslında sadece Suriye’yi bölmek isteyen ABD’nin çıkarına hizmet eden formüleri tekrarlamadı; tam tersine, “Biz Suriye’yi güçlü görmek isteriz” dedi. Sığınmacıların evlerine kavuşmasını sağlayacak olan güçlü ve güvenli Suriye, Türkiye’nin sınır güvenliği için de şarttır.

Türkiye’nin çağrısı, işte şimdi gereken diplomatik dile kavuşmuş oldu.