ABD’nin derdini biliyoruz: Suriye’yi üçe bölmek ve bu yeni devletçiklerden birini, sözüm-ona Kürtlere ait olanı, Irak’taki Kürdistan Özerk Yönetimi ile birleştirerek, Başkan Wilson’ın “1915 Osmanlının Paylaştırılması” başlıklı haritasını gerçekleştirmek.
Bunu söylediğiniz zaman ABD’deki düşünce kuruluşlarındaki eski tanıdıklarınız siz, sadece bölgede geçerli bir tür hastalığa yakalanmışsınız gibi bakmaya başlıyorlar: “Vah vah... Türkiye’ye döndü, ‘ABD bizi yok etmek istiyor’ hastalığına tutuldu” diyen bakışları üzerinizde hissediyorsunuz.
Gerçi bunu hiçbir zaman gerçekleştiremeyecekler; geçen yıl Barzani’yi nasıl ikna ettilerse bağımsızlık ilanına ikna ettiler. Ancak Türkiye, Rusya ve İran Barzani’nin vaz geçmesini sağladılar. Sanırım bu çabada, bağımsızlık referandumu yapılırken Kuzey Irak Özerk Kürdistan sayılan alanın tamamının İsrail bayrakları ile donatılmış olmasının da etkisi oldu!
Böylece anladık ki, Rusya, “Ben Akdeniz kıyısında bir üs edineyim de isterse bütün Orta Doğu yansın” tutumunda değil. Rusların Çar Deli Petro’nun (kendileri “Muhteşem Peter” derler) “suları kışın donmayan bir denizde liman edinmek” siyaseti, nihayet 2015 yılında, Suriye’nin Rusya’ya bir değil üç üs birden vermesi ile gerçek oldu. Ruslar şimdi Tartus limanında, Khmeimim ve Shayrat hava kuvvetleri üssü ile Tiyas’daki Kara Kuvvetleri üssünde, gemi, uçak ve asker bulunduruyorlar. Deli Petro’nun Sovyet komünist yönetimi de dâhil, 300 yıldır süren hayali gerçekleştiğine göre, Rusya için lazım olan, bu üç üssü devam ettirmesini sağlayacak bir Baas/Nusayri yönetiminin devamını sağlamaktan mı ibarettir? Yoksa 17 milyon kilometrekarelik, 145 milyon kişiyi barındıran, 5 trilyon dolarlık ekonomiye sahip, “büyük ülke” tavrına kavuşması mı gerekir? (Bu arada ABD 22 trilyon dolar, Çin 25 trilyon dolar büyüklüğünde ekonomilere sahipler!)
Rusya’nın zekâ sahibi olduğu kuşkulu bir Beşar Esad’ın kuyruğuna takılarak, haftalarca İdlib diye tutturması neyle izah edilebilir? Rusya, halkının yüzde 70’i Sünni iken sadece yüzde 11’lik Nusayrileri (Şia’nın bir kolu) temsil eden bir diktatörü, üstelik kendi halkının 8 milyonunu ülke dışına sürmüş, bir milyonunu katletmiş bir azınlık rejimini destekleyerek ne sağlayabilir? Esat için, HTŞ teröristtir. HTŞ Türkiye için de teröristtir. Ama İran’ın Suriye’de konuşlandırdığı Hizbullah da teröristtir. ABD’nin her ay kasasına 500 bin dolar petrol geliri koyduğu PKK ve türevleri de teröristtir. Üstelik bu son iki grup ülkenin İdlib’den çok daha geniş bir bölümünü işgalleri altında tutmaktadırlar.
Rusya, bu sakat İdlib takıntısı dolayısıyla kendisini de Türkiye’yi de gereksiz yere oyaladı ve sonuç Suriye’de asıl atılması gereken demokratik ve serbest seçimler adımı için ayrılması gereken zaman ve enerjinin boşa harcanması oldu. Bu, “büyük devlet” yolunda olması gereken Rusya’ya Türk halkının öfke ve nefretinden başka bir şey kazandırmadı.
İdlib meselesi aradan çıktı ise Astana-Soçi grubu, bakması gereken işlere bakabilir mi?