Nâzım Hikmet’in “Büyük insanlık” şiiri, aslında ironidir; insanlığın en kalabalık, en çok üreten, en çok rahatı ve huzuru hak eden kesiminin nasıl refahtan, güvenceden, imkândan, istidadını geliştirmek fırsatını asla bulamadığını anlatır. Buradaki gizli alayı hemen sezersiniz:
“Büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor.”
Bu şiirin söylendiği 1958’den iki yıl önce Dünya yörüngesine ilk yapay uydu gönderilmişti. 1930’larda yapılan ve cisimleri 400 kere büyüterek gösteren ilk elektron mikroskobu, 1958’de ilk anlamlı, yani insanlığa hizmet edecek şekilde kullanılmaya başlanmıştı. 1957 Asya gribi pandemisine aşı ve ilaç 1958’de geliştirilmiş, kızamık ve yaygın şekilde kullanılabilir çocuk felci aşıları da 1958’de doktorların eline ulaşmıştı.
1960’lar uluslararası siyasette ne kadar fırtınalı olacak idiyse de büyük insanlık için büyük umutlar vaat ediyordu. ABD’de Başkan Kennedy, Nixon’ı yenerek, sadece ABD için değil, büyük insanlık için yeni umutların kapısını açıyordu.
Sovyetler Birliği, genç başkanı sıkıştırmak için olmadık kriz icat edecekti ama suikastla sonuçlanan kısa başkanlığında Kennedy, ABD kadar AB olacak olan Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun da temellerini atarak, 20 yılda iki büyük cihan savaşına tutuşan Avrupalıları hâlâ bugün devam eden barışa kavuşturmuştu.
Bütün ülkeler, İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle, sömürgecilik ve “açgözlü kapitalizm” belalarından kurtulmuş, sosyal demokrasinin kapısını açmış modern ülkelerdeki bütün şirketler, yeni bir isimle yeni bir varlığa kavuşan sivil toplum örgütleri, yeni bir çehre kazanmış olan Birleşmiş Milletler, kısaca büyük insanlık yeni bir umut yolculuğuna başlıyordu.
Artık her türlü mikrobu görecek, anlayacak ve yok edecektik. Kızamık ve çocuk felcini alt etmiştik; sırada diğer virüsler ve bakteriler vardı. Bu yeni umudun adı, sağlıktı, kalkınmaydı, barajdı, uzay yolculuklarıydı.
Nâzım Hikmet’in başka bir şiirinde söylediği “makinalaşmak” hayali, insanın adeta bir robot gibi, hastalanmadan çalışabildiği, sağlıklı bir dünya.
Evet, yeni elektron mikroskoplarımızda kendimize yepyeni bir dünyanın kapısını açtık ve 320 bin ayrı virüsün varlığını belirledik. Hepsi için aşı geliştirmek gerekmiyordu; bazıları insana bulaşmıyor, bazıları kendiliğinden ölüyordu. İnsanoğlu ölümcül olanlarını sıraya koydu ve başladı aşı geliştirmeye. 21’inci yüzyıl, insanoğlunun virüslere karşı zafer asrı olacaktı. Ama biz şu ana kadar sadece 24 ölümcül virüse karşı aşı geliştirebilmiş bulunuyoruz.
Tedavi tekniklerimiz, insanlığı hastalıklardan koruma becerimiz çok çok iyi düzeyde. İnsanlık orta çağlardaki gibi milyonlarla ölmüyor.
Fakat şu 2019 yeni koronavirüs (2019-nCoV) belirlendiği ve ilk kurbanlarını almaya başladığı 30 Aralık 2019’dan bu yana geçen 80 günü yaşamalı mıydı büyük insanlık?