Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün, Batı’ya göre Rusya’nın her an saldırıp işgal edeceği Ukrayna’yı ziyaret ediyor. Bu, sıradan bir dostluk pekiştirme ziyareti değil; ikili ilişkileri Ocak 2011’de stratejik düzeye çıkartmış olan iki ülke arasında, cumhurbaşkanı düzeyinde 10. görüşme olacak.
Ukrayna-Türkiye Yüksek Düzeyli Stratejik Konseyi’nin oluşturduğu Stratejik Planlama Grubu (SPG), Ticari ve Ekonomik İşbirliği Komisyonu ve Savunma Sanayii İşbirliği Ortak Komisyonu gibi birçok mekanizma var. Yarın iki ülke, Stratejik Ticaret Anlaşması imzalayarak, ilişkilerini bir üst düzeye taşıyacaklar. Türkiye, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını yeniden kazanan Ukrayna’yı 1991’de hemen Rusya’nın ardından tanımıştı. Türkiye ile Ukrayna arasındaki ticaret de hızla gelişiyor. Bunda, Ukrayna’nın teknik yatırım ve imalat sektörü açısından Sovyetler’in Rusya’dan sonra en gelişmiş ikinci üyesi olmasının da payı var.
Erdoğan-Zelenskiy görüşmelerinde elbette Batı ile Rusya arasında Ukrayna konusundaki gerginlik de ele alınacak. Bu duruma “gerginlik” demek, meseleyi çok küçültmek olarak görülebilir. Rusya 2014’te bir yıldırım harekâtıyla Kırım’ı işgal ettiği günden beri, iki ülke resmen savaş halinde; NATO’ya göre Rusya Ukrayna’nın tümünü her an işgal edebilir. Rusya’nın Ukrayna’yı doğu ve kuzeyden kuşatan 100 bine yakın askeri var. Ancak Putin, birçok defa, Ukrayna’yı işgal etmeyeceğini söyledi.
Şurası da var ki Putin, Batı’nın, eski Sovyet ülkelerini sırasıyla NATO’ya üye yaparak, bu ülkelere asker ve silah yığmasından hoşlanmadı. Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya üye alınması suretiyle bu kuşatmanın (Putin’in deyimiyle, “Rusya Federasyonu’nu da Sovyetler gibi tamamen dağıtmak amacıyla”) yeni bir aşamaya evrilmesi ihtimali, Putin’in Batı’ya güvenini yok etti.
Buradaki “kızdırmak” yerine “’güvenini yok etmek” diyerek, Amerikalı tarihçi-yazar Robert Wright’ın yapılmasını istediği “bilişsel empati” (cognitive emphaty) çabasını uygulamaya çalışıyorum. Wright, geçen hafta şöyle yazdı:
“Ukrayna krizi, ABD yönetimlerinin ‘bilişsel empati’ eksikliğinden kaynaklandı. Bilişsel empati, diğer insanların dünyayı ve olayları nasıl algıladıklarını anlama çabasıdır; ‘acılarını hissetmek’ veya duygularıyla özdeşleşmek değildir. Buna ‘duygusal empati’ denir. Keşke NATO, Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti'ni ittifaka katılmaya davet ederek Rusya’nın yarasına tuz basmasaydı.”
Wright’ın ne dediğini doğru anladıysam, NATO kuşatması, Putin’in duygu durumunda öfke yaratmış olabilir ancak bizim, Putin’in ne yapacağını, onun bilişsel faaliyetlerini, anlama, öğrenme, değerlendirme ve sorun çözme gibi zihinsel çabalarını kavramamız gerekiyor. Bunu kavrarsak, Putin’in neyi ne amaçla yapacağına dair bir ipucu elde etmiş oluruz.
Erdoğan, Ukrayna’nın arada kaldığı, bir tarafını samimiyetine asla güvenilemeyecek bir Biden, diğer tarafını ne zaman rasyonel düşünmeye son vereceği bilenemeyecek Putin denkleminde, bilinmezleri bir ölçüde daha yakından müşahede edebileceği bir yolculuğa çıkıyor. Bu çabanın bir arabuluculukla sonuçlanıp sonuçlanmayacağını gelecek hafta Putin’in Türkiye ziyaretinde anlayacağız.
Putin, Suriye ve Karabağ konularında Türkiye’ye güvenmekle zararlı çıkmadığının farkındadır. Keşke bugünkü Türkiye 1990’larda var olsaydı, Sovyet-Sonrası dönemin sancıları bugüne kadar gelmeseydi.