Herkesin, Müslüman, Müslüman olmayan herkesin zihnine çakılmış bir fotoğraf var: Bir takım şalvarlı erkekler sandalyelere kurulmuşlar, çıplak ayaklarını kucaklarına almışlar ve ortadaki zavallı bir kadının kırbaçlanmasını seyrediyorlar. Suratlarına bakarsanız, sadece seyretmiyorlar; zevk alarak seyrediyorlar.
Bu tablo, İslam adına verilen bir cezayı yansıtıyor. Bu ceza, dünyada İslam adına hükmeden son halifenin ülkesi Osmanlı Devleti’nde son defa 1640’ta uygulandı. (Denir ki Padişah Avcı Mehmet zamanında yapılan bu uygulama aslında Osmanlı’daki ilk ve son uygulama idi.)
Taliban’ı dünya gözünde şeriat devleti kurmak isteyen bir grup değil de kanlı katiller güruhu olarak gösteren, bu ve benzeri, kendi İslam yorumlarına dayanarak, işledikleri insanlık dışı vahşetler oldu.
Kandahar’da Eylül 1994’te bir araya gelen Afgan liderlerin hepsi İslamcı grupları temsil etmiyordu; aralarında Fransız Lisesi’ni bitirmiş, mimar-mühendis olmuş Ahmet Şah Mesut gibi önderler çoktu.
Ancak ABD ve İngiltere, daha sonra “Arap Afganlar” olarak bilinecek olan Usame Bin Laden, Abdullah Yusuf Azzam, Ayman el-Zawahiri gibi kişileri ve bunların derlediği çoğu işsiz-güçsüz Mısırlı, Pakistanlı, Türkiyeli, Bosnalı çok insanı ellerine silah ve 40 dolar vererek, Afganistan’a doldurdu.
Yerli Afganlar arasında, komünist diktatörlüğün 1978’den sonra 20 yıla yakın uyguladığı ateizm eğitiminin reaksiyonu, zaten genişlemiş; on binlerce genç, Hindistan ve Pakistan’ı geçerek, gayrı resmî medreselerde, çok katı yorumlara dayanan bir İslami eğitim görmüştü. CIA bu gençlerin eline silah verdiği zaman ortaya bir cellat sürüsü çıkartacağını biliyordu. İngiltere Dışişleri Bakanı Robin Cook, 2005’te, CIA’nin bu medrese talebelerini silahlandırıp onlara “Talebeler” (Taliban) adını verirken ne yaptığını çok iyi bildiklerini açıklamıştı.
Taliban örgütü içinde, İslamcı olmakla birlikte, El Kaide tarzı küresel İslam için cihat fikrine katılmayanlar da vardı.
Celalettin Hakkani bunlardan biriydi ve kurduğu Hakkani Halkası şimdi oğlu Siraceddin tarafından temsil ediliyor. Taliban’ın başkan yardımcısı sıfatını kullanan Siraceddin Hakkani, ayrıca Kuzey İttifakına da yakınlığıyla tanınıyor.
Ahmet Şah Mesut, El Kaide tarafından, küresel cihatçı ağına katılmadığı için Usame Bin Laden’in emriyle öldürüldüğünden beni Kuzey İttifakı’nın liderliğini oğlu Ahmet Mesut yapıyor.
Sünni Tacik ve Özbeklerle, Şii Hazara etnik gruplarının birleşmesiyle oluşan Kuzey İttifakı, şu anda Ahmet Mesut’un yönetimindeki
Pençşir bölgesi ile Pervan ve Takhar illerinin bazı kesimlerinde hâkim. Taliban’ın sözlerini tutacağına inanmayan çok sayıda Afgan askeri de Kuzey İttifakına katılmış bulunuyor.
Taliban, bugüne kadar çizdiği eli kanlı, sakallı, kadın düşmanı imajından--öne sürdüğü gibi--kurtulmak ve uluslararası desteğe kavuşmak istiyorsa, bir ön önce silahlı bir milis örgütü değil, bir siyasal hareket kimliğini kazanmalı; Kuzey İttifakı ile uzlaşmalıdır.