Amerika’da Temsilciler Meclisi’nde 1911’den beri 435 üye var. Orada da bizdeki gibi, milletvekilliği evladiyelik; şu anda ortalama üyelik 10 yıl. Üyelerin ortalama yaşı da 60. Milletvekillerinin bu dönem yüzde 20’si kadın; 56 üye siyah, 54 üye Latin Amerikalı. 468’i Hıristiyan, 33’ü Musevi, 3’ü Müslüman.
Asıl söylemek istediğim istatistik ise mesleklerle ilgili olanı. Sayıları 100’ün üzerinde olan meslekler, sırasıyla ticaret/bankacılık, kamu görevlisi/yerel siyasetçi ve avukat. Sayıları 100’ün altında olanlar emekli subay, astsubay ve erler ile öğretmen ve okul müdürleri. Diğer meslekler 10’un altında. “Kamu görevlisi” başlığı altında şu anda çalışmakta olan 177’nci dönem Temsilciler Meclisi’nde sadece 2 eski diplomat var. (Anlaşmaları onaylama yetkisi olan Senato’da da sadece 2 eski büyükelçi var.) Buna karşılık, bu dönem 11 lokantacı, 6 bilgisayar yazılımcısı ve 16 banka sahibi bulunuyor mecliste.
Bu meclisin 170 üyesi, iki ay önce, Başkan Joe Biden ve Dışişleri Bakanı Blinken’a içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında kaba değilse bile diplomatik nezakete aykırı ifadelerle dolu bir mektup gönderdiler.
Bu satırların yazarı, sözde Ermeni Karar Tasarısının Kongre’den geçmemesi için Dr. Ata Erim ile Çekya Büyükelçimiz Egemen Bağış’ın başkanlıkları sırasında Türk-Amerikan Dernekleri Federasyonu’nun açtığı birçok Kongre ziyareti programına katılmıştı. Senatör milletvekillerinin hem kendi eyaletlerinin başkentinde hem de Kongre külliyesinde iki üç odalı çalışma daireleri vardır; hepsine belirli bir bütçe verilir ve bu parayla tutabildikleri kadar asistan tutmaları istenir. Kimi üyenin 4-5, kiminin de 25-30 asistanı vardır. Bir büroyu ararsınız, kendilerini şu sebeple ziyaret etmek istediğinizi söyler ve randevu alırsınız. Bu adamların neredeyse hepsi, atlasa bakmadan Türkiye’nin yerini gösteremeyecek kişilerdir. Türkiye’yi en çok tanıyanı da komşularını sayamaz. Anlattığınız konuya göre sizi ya milletvekiliyle görüştürürler ya da meseleyi kendilerinin halledeceğini söylerler.
ABD siyasetçileri de her milletinki gibi, her türlü hesabı son tahlilde alacağı oya göre yapar. Ancak bu asistan ekibini etkileyebilirseniz, onu filanca konuda şöyle bir tutum takınmasının sayın milletvekiline şöyle bir prestij ve bunun da şöyle bir oy potansiyeli sağlayacağına ikna ederseniz, Amerikalı siyasetçileri etkilemek ve yönlendirmek mümkündür. Benim katıldığım görüşmelerde, talebimiz milletvekili veya senatörün karar tasarına imza ve oy vermemesi olurdu; o dönemde bu tasarı Kongre’ye gelmedi, geldiği zaman da geçmedi.
1999’da Fetullah Gülen ve ekibi ABD’ye yerleşinceye kadar, Kongre ziyaretleri, kendilerine mevzuyu anlatan bir mektup ve varsa bir kitap ya da broşür sunma vesilesiydi. Bu tarihten sonra ziyaretlere Antep fıstığı ve Türk lokumu paketleri götürmek, ekibin önde gelen üyelerini ve hatta milletvekili ve senatörü Türkiye’ye veya Gülen Okullarının bulunduğu ülkelere davet etmek gibi, menfaate dayanan, konuyla ilgisi olmayan çıkarlar sağlamaya yönelik yöntemler uygulamaya başladılar.
Devletin ilgili makamlarında kesin sayılar ve isimler bulunmakla birlikte, ABD Türk toplumunda hâkim kanaat, FETÖ’nün seçim döneminde belirli milletvekilleri ve senatörleri, dikkat çekmemesi için bireylere bölüştürerek, küçük meblağlar halindeki bağışlarla yeniden seçtirdikleridir. Ayrıca Amerikan basketbol liginde tanınan belirli kişileri kullanarak, onlar adına broşürler, hatta milletvekilinin eyaletindeki gazetelere ilanlar vererek, Türkiye aleyhtarı kampanyalar açtıkları da biliniyor.
Aralarında Türkiye’nin ABD dış politikasındaki önemi, bölgesel dengelerde Türkiye’nin yeri gibi konularda zerrece bilgisi olmayan bu yerel siyasetçilerin, şimdi birdenbire, meclisin dörtte birini temsil edecek sayıda milletvekiline mektup imzalamalarının hikmeti, bu adamların Türkiye’deki insan haklarına birdenbire ilgi göstermeye başlamaları elbette değildi.
Mesele hiçbir zaman ağaç meselesi değildi. Ne var ki biz bunu anlayalı çok olmadı.