Donald Trump’ın iyi tarafı, devlet adamı olmadığı için ağzına geleni söylemesi ve bu arada devlet sırrı, gizli bilgi, “Bir müttefiki rahatsız eder miyiz?” gibi kaygılar taşımadan, her şeyi ortalığa döküvermesi...
Son örnek, ABD’nin Suriye’den çekileceğini açıklarken, hiç gereği olmadığı halde, “Suudiler bizim Suriye’de kalmamızı istiyorlarsa, bunun masrafını karşılamak zorundadırlar” deyivermesi.
Burada bir parantez açalım... Sayın Başkan’ın sandığı gibi, ABD’nin -Suudiler para versin, vermesin- Suriye’den çekilecek olmadığını yetkili bir ağız, CENTCOM Komutanı Orgeneral Joseph Votel açıkladı. Trump, ABD’nin askerî veya diplomatik konularda en üst düzey yetkilisi olmadığını çoktan kanıtlamış bulunuyor. Nitekim, ABD medyası, Org. Votel’in, Başkan’ın açıklamasının ardından yaptığı “Suriye’de daha çok işimiz var” şeklindeki açıklaması, Başkomutanı ile adeta (Ne adetası? Doğrudan) alay etmekti.
Dönelim Suudi bağlantısına...
Suriye’de, diğer bazı Arap ülkelerinde olduğu türden “Arap Baharı” provokasyonu başladığında ve protesto gösterileri, Beşar Esat’ın cani suratını ortaya çıkartıp kanlı bir iç savaş halini aldığı 2011’de, ortada ne Amerika ne de Obama’nın koalisyonu vardı. Bu sırada Türkiye’nin zorlamasıyla uygulanmaya çalışılan, ama o sırada ABD Dışişleri Bakanı olan Hillary Clinton’a bir türlü eğitilecek muhalif beğendirilemeyen “eğit-donat projesi” vardı. Bu hal, tam üç yıl sürdü... Esat, kendi halkını bombalamaya ve isyancıların eline geçen topraklarını geri almak üzere Rusya’dan sonra tek müttefiki olan İran’dan Şii milis ithal etmeye devam etti. Afganistan’daki El Kaide hareketinin bir tür uzantısı olan El Nusra, Horasan Grubu ve birçok farklı isimle faaliyet gösteren çeşitli terör örgütleri (ki bir kısmı daha sonra DAEŞ adıyla birleşecekti), alan hakimiyeti sağlıyor ve Suriye hükumetinin elinden kasabaları, kentleri hatta vilayetleri birer birer alıyordu. Ama bu ne Hillary ne de Obama’yı rahatsız ediyordu.
2013’ün ortalarında dünya basını ani bir “Şii Hilali” kuramıyla çalkalanmaya başladı. Buna göre İran, Yemen’den Lübnan’a, bölgedeki Şii azınlıkları bir şekilde birbirine bağlıyor ve bölgedeki Sünni Müslümanları etkisizleştirmeye çalışıyordu. Bu gözlem, büyük ölçüde doğru idi; ancak buna İran’ın kendi versiyonu olan İslam ile bölgede egemenliği ele geçireceği şeklindeki, İranlı mollaların niyetini okumaya dayanan ekler yapılınca, ortaya kaçınılmaz bir Şii-Sünni savaşı olasılığı çıkıyordu. Bölgede biti kanlı petrol zengini ne kadar Sünni şeyh varsa, hepsi koro halinde yaygaraya başlamıştı.
Şimdi anlaşılıyor ki, üç yıl, yarım milyona yakın Suriyeli masum, kadın-erkek ve çocuk katledilir, 6 milyonu evinden barkından kaçıp Türkiye’ye, Ürdün’e sığınırken, eli kolu bağlı ABD’nin birden silaha davranıp, bölgeye koşmasının sebebi, insanlık, hak, hukuk, adalet değil Suudi dolarlarıymış! Devamı için Suudi parası gereken operasyonun böyle birden başlaması da belli ki Suudi parası ile olmuştu.
Trump, bir de bu işin ilk faturasını açıklasa!