ABD, 30 yıldır yürürlükte olan ve yarattığı güven ortamı ile daha sonra daha büyük silahları kapsayan Doğu-Batı yarışına ve böylece Soğuk Savaş’a son vermiş olan orta menzilli füzeler anlaşmasından çekildi. 31 Temmuz 1991’den geçen Cuma güne kadar, insanlık kuşkusuz bir yığın savaşın, açlığın, hastalığın tehdidi altında idi. Ama bir şeyden emindik: herhangi bir milletin başına, Hiroşima ve Nagazaki halkına olduğu gibi bir atom veya hidrojen bombası düşmez ve o kentteki insanların yüzde 40’ı o anda, yüzde 65’i de daha sonraki yıl içinde kitle halinde ölmezdi.
Saddam’ın kimyasal silahları, Beşar Esad’ın varil bombaları çok insanın kitle halinde ölümüne sebep oldu ve hâlâ olabilir. Ama böyle bir savaş için askerleriniz, uçaklarınız olmalı, onları bu katliamları işleyeceğiniz ülkede konuşlandırmış olmanız gerekiyor. Bunun önüne geçecek diplomatik temaslar ve caydırıcı askeri önlemler, bunlar yetmez ise karşı saldırılar her zaman mümkün. Başka bir deyişle nükleer olmayan saldırının hem hacmi hem verdiği zarar ve hem de ihtimali birçok değişkene bağlı.
Fakat nükleer silah, bir roket, ucuna bağlı atom veya hidrojen bombasını imal ettiğinizi, konuşlandırdığınızı ve kullanmaya karar verdiğinizi kimse bilmeyebiliyor. Washington’da oturup, Ohio’da bir çöldeki depodan, Pekin’e veya Şanghay ’a, ya da Guang ju ’ya bir nükleer silah fırlattığınızı, insanlık ancak orada 2 milyon kişinin aynı anda ölmesi ile haber alır.
Trump, orta menzilli füze anlaşmasından çekilme kararını Rusya’yı suçlayarak aldı. Ancak durum çok belli ki, orta menzilli füzelerle en az ABD kadar kolay silahlanabilecek Rusya değil, dünyanın en büyük ekonomisi ve en büyük askeri gücü olmaya aday Çin hedef alınmaktadır.
30 yıl önceki anlaşmalara Çin taraf değildi. 30 yıl önce kimse, Çin’in bugünkü dev ekonomi olacağını tahmin edemiyordu. Batılı uzmanların o zamanki analizlerine baktığınızda ilk gördüğünüz, Çin’in ekonomik gelişmesinin ortaya güçlü bir işçi sınıfı ve burjuvazi çıkartacağı ve bunların Çin Komünist Partisi’nin tahakkümünü devam ettirmesine engel olacakları yönünde idi.
Evet, ortaya çok güçlü bir işçi ve orta sınıf çıktı; ancak Çin Komünist Partisi, yönetici rolünden zerrece vaz geçmedi. Güçlü işçi sınıfı ve Çin burjuvazisi, dünya çapında turist oldular!
ABD, 2008’den beri bir türlü savamadığı ekonomik bunalımı, kapitalist emperyalizmin klasik yöntemi olan savaşla halledecektir.
Trump’ın “akıllı iş adamı” imajı ile sağladığı pazarlıklar ekonomik düzelmeyi bir noktaya kadar getirdi. Ne var ki Demokratlarla bir türlü sağlanamayan siyasal uzlaşma, Cumhuriyetçilerin hâlâ yekvücut bir destekten uzak durmaları, Trump’a aradığı şanı-şöhreti ve ekonomik çareleri, savaşta bulabileceği kanısını veriyor. Halen dünyanın 80’den fazla noktasında ABD az veya çok yoğun bir çatışmanın içinde. Venezuela’yı Güney Amerika’da başka ülkelere yapılacak müdahaleler izleyecektir.
ABD’nin Suriye’den Irak’tan çekileceği de korkulur ki bir aldatmacadan ibarettir.