Öğrenci evinde kurulan bir laboratuvardan çıkan Biolive, dünyada sadece 35 firmada bulunan USDA sertifikasına sahip bir markaya dönüştü.
The Guardian karar aldı; artık ‘iklim değişikliği’ yerine ‘iklim krizi’ ifadesini kullanacaklar. Haberlerinde, ‘Küresel ısınma’ ifadesinin yerini de ‘küresel ısıtma’ alacak. En azından dünyayı yakıp kavuran Homo sapiens, dilde kendini soyutlamayacak artık. Oysa ki ne kadar da mahirdik, canavarlar yaratıp mevcut sorundan kendimizi soyutlamakta. “Trafik canavarı” ya da “enflasyon canavarı”yla büyüyen nesiller için, ‘küresel ısıtma’ demek epey zorlanacak.
İngiliz yayın organını yeni dile zorlayan Greta Thunberg’in dahil olduğu Z kuşağı oldu. O kuşak bugün sokaklarda dünyadaki yangının sönmesini istiyor. O yangının en önemli nedeni, plastikler. Plastik kirliliği, küresel ısıtmaya yol açan en büyük emisyon kaynağı. Sadece 2010 yılında okyanuslarımıza 12.7 milyon ton plastik karışmış. Daha yeni 600 nüfuslu Kokos Adaları’nda 977 bin atık ayakkabı ile 373 bin atık diş fırçası bulunduğunu öğrendik. Kıyalardaki pet şişe, plastik kaşık çatal, pipet ve naylon torba hesaplandığında, kişi başı 400 kilo atıkla karşı karşıyalar. Balina ve kaplumbağaların midesinden poşet çıkıyor. Çünkü dört bir yanımız plastiğe bulandı. Alternatif bulamazsak, sonumuz plastikten olacak.
“Türkiye’yi temsil edeceğiz”
Ancak umut veren gelişmeler de yok değil. Hatta biri bizim coğrafyamızda yaşanıyor. Girişimci bir grup genç, zeytin çekirdeğinden ürettikleri biyoplastikle endüstride yeni bir sayfa açma çabasında. Duygu Yılmaz, Emin Öz ve Fatih Ayaş’ın bulduğu biyoplastik granül, kirliliği azaltmaya aday bir hammadde. Ürüne dünyadan da epey ilgi var. ABD’deki Chobani, paketlemede ‘biolive granülü’ kullanmak istiyor. Vestel de TV panelini bu granülle üretiyor. Tabii şunu da belirtmek gerek; biolive granül, plastikten ari değil. Biolive CEO’su Duygu Yılmaz, aslında yenilebilecek kadar doğal bir ürün yarattıklarını ancak bugüne kadar sağladıkları hammaddede en fazla yüzde 70 oranında organik içerik kullandıklarını söylüyor. Oranı müşterinin talebi belirliyormuş; “Yüzde 10’la başlamıştık yüzde 70’e ulaştık. Aslında yüzde 30 zeytin çekirdeği olması bile plastik kirliliğin bu oranda azalması demek. Aynı zamanda atık olan bir maddeyi değerlendiriyoruz. Türkiye’de 500 bin ton çekirdek atığı var. Bu, 18 milyar dolarlık bir pazar demek. Biz ayda 10 ton üretim yapabiliyoruz ama bunu 500 tona çıkarma aşamasındayız. Çevreci bir Start-Up’ız. BM’nin 17 sürdürülebilirlik ilkesinin 11’ini firmamız kapsıyor. Sürdürülebilirlik alanında Türkiye’yi BM’de biz temsil edeceğiz. Malzememiz dünyada sadece 35 firmada olan USDA sertifikasına sahip. Granülümüz, gıda ekipmanları, pet şişe kapakları, streç film, yoğurt kapları, emzik, biberon ile TV arka paneli üretiminde kullanıldı. En son sandalye yaptık ve uluslararası bir tekstil firmasıyla görüşme halindeyiz.”
Tüm dünyaya malzeme satıyorlar
Tabii bu kadar ilgi gören bir malzeme olunca Yılmaz’a formülü de sordum. Tahmin edebileceğiniz üzere paylaşmadı. Çünkü ciddi bir emekle bulmuşlar. Öğrenci evinde kurulan laboratuvarda 1.5 yıl deneme yapmışlar. Part time çalışıp kazandıklarını, burslarını bu işe yatırmışlar. Şimdi ise tüm dünyaya malzeme satan bir şirketler. İlginç bir hikayesi de var malzemenin. Duygu’nun babası faydalı diye zeytin çekirdeği yutuyormuş. Duygu da bunu araştırırken, makalelerde zeytin çekirdeğinin biyomalzemeye çok uygun olduğunu keşfetmiş. Duygu içerikle ilgili sadece, zeytin çekirdeğinin bazı katkılarla polimerleşmesini sağladıklarını anlatıyor. Dünyadaki sürdürülebilir üretim trendiyle ciddi bir ilerleme kat edecekleri kesin.