Kestirmeden söyleyelim, birçoğumuz aslında temizlerken kirletiyoruz. Hem temizlediğimiz şeyi hem de dünyayı.
Nasıl mı? En basitinden reklamlardaki o kadın veya adamların yaptığını yaparak. Beyazdan daha beyaz, güneşten daha parlak olacak diye banyo ve mutfağa boca ettiğimiz o birbirinden renkli temizlik maddeleriyle. Mis gibi koksun diye kullandığımız deterjan, yumuşatıcı ve parfümlü koku toplarıyla. Işıl ışıl gözükmesi için metallere sürdüğümüz parlatıcılarla.
Oysa “Kullandığımız temizleyiciler temizlemeye çalıştığımız şeylerden daha tehlikeli”. Bunu söyleyen ben değilim; iki biyokimya uzmanı, Prof. Dr. Adil Denizli ve Doç. Dr. Handan Yavuz.
Dolaplarımız zehir deposu
İsterseniz hemen yazıyı bırakıp banyo dolaplarında sakladığınız temizlik malzemelerine bir gözatın. Belki de birçoğumuz ambalajların üzerindeki “Tehlike” ibaresinin ve küçücük puntolarla yazılı zehirlenme uyarılarının ilk kez farkına varacak. Hemen hepsinde “Göz hasarına, cilt tahrişine yol açar” uyarılarını göreceksiniz ve içerik kısmını okuduğunuzda; sodyum hidroksit, sodyum hipoklorit, optik parlatıcı, klor, fosfat, formaldehit gibi çok sayıda kimyevi maddeyle iç içe yaşadığınızı fark edeceksiniz. Birçoğunda içerik bilgisinin ya olmadığını ya da yetersiz olduğunu da ekleyelim.
Banyo dolaplarının aslında bir zehir deposu olduğundan habersiziz. Her evde litrelerce zararlı madde depolanmış durumda ve bunlardan kaynaklı uçucu kimyasallar ev içi havadaki kimyasal oranını 70 kat artırıyor. Soluduğumuz bu kimyasalların alerjiden kansere varan çok sayıda sağlık sorununa neden olduğu aşikar. Hatta maruz kalındıktan sonraki 26 saniye içinde bu kimyasalların izlerinin vücudun bütün organlarına sirayet ettiği de belirlenmiş halde. Bu kimyasalların sadece dörtte birinin zehirlilik testleri yapılmış durumda. Yine parfüm hammaddelerinin yüzde 80’inin zararlılık testleri yapılmamış.
Hal böyleyken biz hâlâ amonyum, klor ve hidroklorik asit içeren banyo ve tuvalet temizleyicileri kullanıyoruz. Cam temizleyicilerde akciğere zarar veren amonyağın bulunduğunu ya bilmiyor ya da önemsemiyoruz. Çamaşırlar ve bulaşıklarımızı kanserojen formaldehit maddesinin bulunduğu temizleyicilerle yıkıyor, mobilya ve parkeleri doğum kusurlarıyla ilişkilendirilen nitrobenzen içerikli cilalarla parlatıyoruz. Kimyasal adı sodyum hipoklorit olan ve solunum sisteminde hasar yaratan çamaşır suyunu mutfak malzemelerinde bile kullanan var.
Çevreye zarar veriyoruz
Diğer yandan halı temizleyiciler, oda spreyleri, küf temizleyiciler, koku topları, naftalin ve leke sökücüler de tahriş edici veya zehirli maddeler içeriyor. Ayrıca bu temizlik malzemeleriyle aynı zamanda su kaynakları ve toprağa da önemli ölçüde zarar verdiğimizin farkına varmalıyız. Mesela, özellikle çamaşır ve bulaşık deterjanlarında yaygın olarak kullanılan fosfat.
Fosfat göl, ırmak ve baraj havzaları gibi durgun su kaynaklarını istila eden zehirli mavi-yeşil alg (yosunların) oluşumunun ana nedenidir ve sulardaki oksijeni tüketerek canlı hayatını sonlandırır. Örneğin; Avustralya’da atık su sistemlerine aktarılan fosforun yüzde 30’u ve fosfatın yüzde 20’sinin deterjan kaynaklı olduğu tespit edilmiş, sonrasında da bu ülkede deterjanlarda fosfat kullanımında sınırlamaya gidilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik Araştırma Kurumu’nun 2002 yılında ülke genelinde yaptığı bir araştırmada da incelenen yüzey sularının yüzde 70’inin deterjan kaynaklı ürünler ve yüzde 66’sının da dezenfektan ürünleri içerdiği belirlenmiştir.
Etiketleri okuyun
Çevreye verilen zararın azaltılmasına yönelik ürünler son yıllarda hızla çoğalıyor. Temizleticilerin önemli bir kısmının aktif maddesi petrol türevi ve bu maddelerin biyolojik bozulma oranları çevre kirliliği açısından önemli. O yüzden biyolojik bozulması kolay olan bitkisel aktif maddelerle temizlik ürünleri üretilmeye başlandı. Bazılarında organik sertifikasına da yer veriliyor ama o sertifikanın ürünün içeriğindeki bir veya birkaç aktif madde için geçerli olduğunu bilmek lazım. Ürünün tamamı için değil. Çevreye ve sağlığa zararsız iddiasıyla satılan bazı ürünlerin etiketinde yeterli içerik bilgisinin olmadığını da söylemeli. Sadece üründe bulunmayan tehlikeli maddeler etikete yazılıyor.
Sanırım en iyi yöntem markette geçirilecek zamanı biraz artırsa da etiketi dikkatlice okumak ve SLS (sodyum lauryl sülfat) ve SLES (sodyum laureth sülfat), fosfat, optik ağartıcı, sentetik parfüm ve boya, 1,4-dioksan, formaldehit, klor, amonyak, paraben, fenol ve kresol, perkloroetilen veya 1,1,1-trikloroetan ve nitrobenzen içermeyen ürünlere yönelmek.
Sorularınızın cevapları burada
Bu köşede her hafta sürdürülebilir bir yaşama ve doğaya dair konuları ele alacağız. Yeşili, toprağı, ağacı kısaca çevreyi gündemin ilk sırasına koyup, ekosisteme, insan ve diğer tüm canlılara zarar verebilecek uygulamalara dikkat çekmek amacımız. Siz de sorularınızı, konu önerilerinizi ve merak ettiklerinizi gurkan.akgunes@milliyet.com.tr adresine gönderebilirsiniz. Gelin her pazar siz de doğaya ses verin...