Çağın en büyük tehdidi küresel ısınma, artık kapımızda... Yağış miktarlarındaki azalma ve düzensizlik, özellikle tarım havzalarını olumsuz etkileyecek. Silivri’deki bir süt çiftliği bu siyah beyaz fotoğrafın nasıl renklenebileceğini gösteriyor.
Önce büyük fotoğrafa bakalım. 15 Mayıs Dünya İklim Günü’nde atmosferde ölçülen karbondioksit seviyesi 412 ppm’di. Bu rakam, insanlık tarihinin en yüksek seviyelerini işaret ediyor. Ve bize kaçınılmaz sonu haber veriyor. Çağın en büyük tehdidi küresel ısınma, artık kapımızda. Bundan böyle aşırı hava olayları, artan sıcaklık, kuraklık ve susuzlukla baş başayız. Senaryolara göre en sert etkiyi de Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafi kuşak hissedecek. İklim uzmanlarının en büyük endişesi, susuzluk. Yağış miktarlarındaki azalma ve düzensizliğin, özellikle tarım havzalarını olumsuz etkilemesi bekleniyor. Bu tabloya bir de yer altı sularının azalması eklenince fotoğraf tam bir distopyaya dönüşüyor. Şimdi de objektifi saat yönüne çevirip İstanbul’un ilçesi Silivri’deki bir süt çiftliğine odaklanalım. Biraz önceki iç karartan siyah beyaz fotoğrafın nasıl renklenebildiğini anlatacağım size. Toprağın yağmur suyu hasadı ve bütüncül yönetimle nasıl yeşerdiğinin öyküsünü...
200’e yakın ineğin yaşadığı Gündönümü Çiftliği’nde aslında her şey, susuzlukla başlamış. 80 metre derindeki su kuyusu çökünce çiftlikte büyük sıkıntı yaşanmış. Kuyu tamir edilince su tekrar hayat vermeye başlamış ama çiftlik o hafta, susuz bir hayatın nasıl sürdürülemez olduğunu deneyimlemiş. Yer altı sularının hızla azaldığı bir coğrafyada yaşanan bu deneyim, çiftliğin gündemine; iklim değişikliği, kuraklık, su yönetimi ve yağmur suyu hasadını eklemiş.
Çiftliğin sahibi Mehmet ve Aysun Sökmen, oğulları Can’la...
Doğal döngü
Yaşadıkları deneyimle, taşıma suyla hayatın zorluğunu ve bir gün yeraltı suyuna erişemeyince ne olacağını fark ettiklerini söyleyen çiftliğin kurucularından Aysun Sökmen, o günden bu yana toprağı gözlüyor. Amacı; yıllık yağışın tümünü toprağın altına geçirebilmek. Çünkü kimyasal pestisit ve gübrelerle yapılan tek tip tarımın zaman içinde toprağı ‘fayansa’ dönüştürdüğünü görmüş. Bunu “toprağa tecavüz” olarak adlandırıyor ve durumu tersine çevirmek için toprağı canlı tutmaya çabalıyor. Bu çabanın en önemli enstrümanı ise inekler ve çiftlikteki gübre havuzu. Yüzlerce ineğin dışkısı ve organik atıkların yanı sıra kimyasal değmemiş atık su, bu havuzda birikiyor. Oluşan ‘gübre şerbeti’ de, borularla ineklerin otlayacağı toprağı besliyor. Ulaşmayan bölgelere ise gübre, tankerlerle götürülüyor. Ayrıca gübrenin bir bölümü de katı-sıvı diye ayrılarak solucan gübresi üreten komşuya veriliyor.
O gübreyle beslenen solucandan elde edilen gübre de yine toprağa besin olarak dönüyor.
Yaklaşık 4 yıldır bu süreci yöneten Sökmen, kendini jonglöre benzetiyor: “Eylüle kadar yağmur ve hızlı büyüme dönemi önde, ineklerim arkada, tanker de onun arkasında bir jonglör gibi 40 padoku yöneterek o kökleri sürekli filizlenebilir kılmaya çalışıyorum. Amacımız üst örüntüsündeki organik maddeyi artırıp toprağı canlı tutarak, suyun aşağıya doğru emilimini sağlamak. Zaten ondan sonrasına ekolojik zeka karar veriyor. Bu suyla toprağın derinlerindeki hangi tohumun iklimin gereksinimine göre can bulacağını ekolojik denge belirliyor. İnsanoğlunun tek yapması gereken buna müdahale etmemek.”
Kök yapısı sürekli ölçülüyor.
Dışarıda olmak 8 lira
Tabii insanoğlu genelde sonuç odaklı. Sadece toprağın canlanması bir anlam ifade etmeyebilir. O halde sonuçları da paylaşalım. Uygulamanın sürdüğü 40 arazide toprak canlandıkça otların kökleri sıklaşmaya başlamış. Ve bu, her yıl ciddi oranda artan ot hasadıyla taçlanmış. Ayrıca otun hasat dönemi de yılda ortalama 2 hafta geriye kayınca, yaz öncesi yeni yağmurlar ot biçilen yerlerde yeni filizler oluşturmuş. İnekler için tam bir ziyafet ortamı. “Bu da yetmez” diyenler, Sökmen’in dile getirdiği ekonomik faydaya kulak kabartabilir: “Geçen yıla göre 4 kat daha fazla ot silajı hasat ettim. Köklerin sıkı olması bunu mümkün kıldı. Daha fazla köklenme de tabanda daha fazla su tutmayı... Ayrıca hayvanlarımı her yıl daha uzun süre arazide tutup, otlatabiliyorum. Geçen yaz 60 gündü, bu yıl 75 gün bunu yapabileceğimi düşünüyorum. Bu şekilde beslenen ineklerim hem daha uzun yaşamaya hem de daha kaliteli, daha şekerli süt vermeye başladı. Hepsi bu sistemin sonucu. Bir de 60 hayvanım ahırda dursa önlerine günlük 8 liralık yem götürmem lazım. Sadece dışarıda otlatabilmenin benim cebime katkısı, aylık 15 bin lira.”
Boruların yetişmediği yere gübre havuzunu tanker ulaştırıyor.
Betonda gibi
Sökmen’in 10 yıl sonraki projeksiyonu dışarıdan ek besin almadan ineklerini besleyebilmek. Bunun için suya, bu suyu kabul edip bünyesinde tutabilecek toprağa ve uzun kuraklıklarda bile inekleri besleyecek sıklıkta köklere ihtiyacı var. İneklerin sadece otlayarak beslendiği gün sütün de bambaşka bir şey olacağını düşünüyor. Ve 4 yılda elde ettiği değişimi görmek isteyenleri, önce tek tip tarım yapılan yan parselde sonra da kendi arazisinde yürümeye çağırıyor: “Biri betonda yürür gibi. Biri ormanda yürür gibi. Siyahla beyaz gibi hemen hissedebiliyorsunuz.”
Bu ot kökü sıklığı kimyasal kullanılmadan elde edildi.