22 Mart Dünya Su Günü bu yıl ciddi endişelerle geliyor. 2040’lı yıllarda yaşanması beklenen su fakirliği senaryoları, bugün gerçeğe dönüşmek üzere
Deprem felaketiyle sarsıldık ve birkaç gün önce de Adıyaman ile Şanlıurfa’yı depremden sonra sel felaketi vurdu. Maalesef bir felaket daha kapımızda; kuraklık ve susuzluk! Bu yıl kış yağışlarındaki belirgin azalmayla birlikte Marmara ve İç Anadolu bölgeleri başta olmak üzere barajlar kritik seviyeye ulaştı. İstanbul’da durumu şimdilik Melen Çayı kurtarıyor. Kocaeli’de kuruyan baraja günlerdir Sapanca’dan su takviye ediliyor. Bursa’da ise Nilüfer Barajı tamamen kurudu. Ankara, İzmir, Kayseri ve Konya’da da susuzluk riski söz konusu. Bu olumsuz tabloyu tersine çevirebilmek için tek beklentimiz; etkili bahar yağışları. Ancak karşı karşıya olduğumuz küresel iklim değişikliği, bu ihtimali de azaltıyor.
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nün güncellediği kuraklık haritası, içinde bulunduğumuz “kara tablo”yu net bir şekilde gösteriyor. 6 aylık kuraklık haritasına baktığımızda, Marmara, İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile deprem bölgesinde yer alan illerin “olağanüstü” ve “çok şiddetli” kuraklıkla yüz yüze olduğunu görüyoruz. Bu bölgelerde tarım açısından da tehlikeli bir durum söz konusu. Toprak neminde yaşanan azalmaya bağlı olarak verimde ciddi bir kayıp endişesi hâkim. ABD Tarım Bakanlığı (USDA) analistlerinin öngörüsüne göre, Türkiye’nin brüt yağlı tohum hasadında kuraklığa bağlı olarak, yüzde 17’lik bir azalma yaşanacak. Trakya’da da buğday ve arpa veriminde yüzde 40 düşüş öngörülüyor. Türkiye’nin hububat ambarı Konya ve çevresinde de çiftçilerin tek umudu bahar yağışları. Eğer, etkili bahar yağışları gelmezse tahılda ciddi bir verim kaybıyla karşı karşıya kalacağız.
Damla düşmedi
Uluslararası çalışmalara göre Türkiye, 2040 yılında kuraklık riski sıralamasında 2’nci en yüksek risk barındıran ülkeler kategorisinde yer aldı. Bu yılın ilk 2 ayında yağışlarda gerçekleşen dramatik düşüş, susuzluk endişesini körükledi. Son 22 yılın en kurak ocak ayını geride bırakırken, şubat ayında da ortalamaya göre yüzde 24 daha az yağış aldık. Mevsim normallerine göre yağışlarda en fazla azalma, yüzde 93 ile Edirne’de gerçekleşti. Edirne, Muğla, Aydın ve Uşak illeri şubat ayı yağışları son 63 yılın en düşük seviyesinde kaldı. Önemli tarım vahalarının yer aldığı Ege Bölgesi’nde şubat yağışları, geçen yıla göre yüzde 84 oranında azalırken, Marmara Bölgesi’nde de şubat ayı yağışları yüzde 67 oranında azaldı.
Deprem bölgesinde su sıkıntısı
Temiz suya erişimin hayati önemini son depremde bire bir yaşadık. Deprem bölgesinde içme suyu hatlarının zarar görmesi ve su kaynaklarında yaşanan kirlilik nedeniyle su sorunu baş gösterdi. Su ihtiyacı, depremin ilk günlerinde yardımlar için gönderilen sularla sağlanırken, özellikle Hatay’da yaygınlıkla tüketilen kuyu sularında oluşabilecek muhtemel kirlilik halk sağlığı açısından ciddi bir endişeye yol açtı. Bölgede su analizleri gerçekleştiren Halkın Mühendisleri Grubu, hazırladıkları raporda, “Atık suların, deprem sonrasında altyapı ve kanalizasyon sistemlerinde yaşanan kırılmalar, göçmeler nedeniyle yer altında oluşmuş olası çatlaklardan kuyu sularına bulaşma ihtimali bulunmaktadır. Ölçümde tespit edilen koliform bakteri nedeninin, su kaynağının atık sular ile temas etmesi ya da topraktaki kirleticilerin yer altı suyuna karışması olasılığıdır” tespitlerine yer verdi. Diğer yandan bölgede deprem sonrası yer altı sularında yaşanan değişimler de tarımsal sulamaya darbe vurdu. Normalleşme amacıyla tarlasına dönen çiftçiler, bir damla suyun bile gelmediği yer altı kuyularıyla karşılaştı. Ovadaki 2 bin 500’e yakın kuyudan yaklaşık 2 bininin hasarlı olduğu belirtiliyor.
Dünya Su Günü
22 Mart Dünya Su Günü’ne bu yıl ciddi endişelerle giriyoruz. Global iklim krizi, coğrafyamızdaki su varlığını her geçen yıl daha da hissedilir şekilde tehdit ediyor. Son 10 yılda mevcut 25 su havzamızın 20’sinde önemli düşüşler kaydedildi. Normalde 2040’lı yıllarda yaşanması beklenen su fakirliği senaryoları, bugün gerçeğe dönüşmek üzere. Projeksiyonlara göre; bugün kişi başı günlük 216 litre suyumuz varken, 2050 yılında 150 litreden az suyla yaşamak zorunda kalacağız. Bu nedenle başta tarımsal sulama olmak üzere, su kullanımında etkin önlemler almak zorundayız. Eğer başaramazsak hem su krizi hem de gıda kriziyle karşılaşmamız kaçınılmaz.