En sıcak yıl geride kaldı ama yeni umutlarla girilen 2025’in de iklim değişikliğiyle küresel mücadele açısından çok riskli bir yıl olacağı ortada.
Dünya Meteoroloji Örgütü, 2024 yılının kayıtlardaki en sıcak yıl olduğunu duyurdu. 1991-2020 ortalamasına göre, bugün 0.7 derece daha sıcak bir gezgende yaşıyoruz. Ve geride bıraktığımız 2024 yılında, tehlikeli seviyeye ulaşan sıcak gün sayısında 41 günlük bir artış yaşandı. Küresel karbon emisyonlarının 40 milyar tonun üzerine çıkarak yeni bir rekor kırdığı 2024, iklim alarm sesinin bir kademe daha yükseldiği bir yıl oldu.
Yeni umutlarla girdiğimiz 2025 ise iklim değişikliğiyle küresel mücadele açısından çok riskli bir yıl. Nedeniyse ABD’deki başkanlık değişimi. İlk başkanlık döneminde ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan çeken ve 125’ten fazla çevre koruma mevzuatını zayıflatan Donald Trump’ın, ocak ayında yeniden başkanlık koltuğuna oturacak olması, iklim değişikliğinin önlenmesine yönelik uluslararası çabaların baltalanması riskini taşıyor. Çünkü Trump, seçim kampanyası esnasında da, “aldatmaca” ve “sahtekârlık” diye nitelendirdiği küresel iklim değişikliğini reddeden bir söylem kullandı. Ve Trump’ın başkanlık döneminde de, dünyanın en büyük ikinci sera gazı yayıcısı olan ABD’nin iklim politikalarında belirgin bir değişim öngörülüyor.
Amerika’daki Connecticut Üniversitesi’nde enerji dönüşümü ve çevre politikaları alanında dersler veren Prof. Dr. Okşan Bayülgen’e göre, Trump’ın önerdiği politikalar, iklim konusunda son yıllarda kaydedilen ilerlemenin kaybedilmesine sebep olabilir. Böyle bir durum hem ABD’yi hem de dünyayı küresel ısınmanın kötüleşen etkilerine karşı savunmasız bırakabilir.
Trump etkisi
Petrol ile doğalgazı savunan Trump’ın yeniden başkanlık koltuğuna oturacak olmasının iklim eyleminin geleceği için ciddi bir tehdit unsuru oluşturduğunu belirten Prof. Bayülgen’in tespitleri şöyle: “Bilim insanları, insanlık için felaket anlamına gelecek bir ısınma seviyesini engelleyebilmenin, küresel emisyonları 2030 yılına kadar yarı yarıya düşürmeyi gerektirdiği uyarısında bulunuyor. Biden döneminde ABD, emisyonlarını 2030’a kadar yaklaşık yüzde 40 oranında azaltma yolunda ilerliyordu. Ne var ki Trump’ın fosil yakıt üretimini artırmaya yönelik politikaları, atmosferdeki sera gazlarını dört milyar ton artırabilir. Bu miktar, Avrupa Birliği ile Japonya’nın bir yıllık toplam emisyonlarına eş değer.”
Kritik 10 yıl
Prof. Bayülgen bu konudaki önemli adımları sıraladı: “Biden yönetimi, Enflasyonu Azaltma Yasası (IRA) gibi politikalar ile sera gazı emisyonlarının azaltılması ve temiz enerjinin teşvik edilmesi konusunda önemli adımlar attı. Bir dönüm noktası sayılabilecek bu mevzuat ile yenilenebilir enerji projelerine ve elektrikli araçların geliştirilmesine 10 yıl boyunca 390 milyar dolar tahsis edildi. Fakat Trump, fosil yakıtların yaygınlaşmasının önünde bir engel olarak gördüğü IRA’yı yürürlükten kaldırma sözü verdi. Elektrikli araçlar, çatı üstü güneş panelleri ve ısı pompaları için sağlanan vergi kredileri büyük olasılıkla kesilecek. Dünya, iklim değişikliği ile mücadelede belirleyici olacak bir 10 yıl ile karşı karşıya. Bu şartlarda ikinci bir Trump başkanlığı, iklim eylemi için yalnızca bir gerileme olmayacak, aynı zamanda gezegenin en az kaldırabileceği bir dönemde fosil yakıt bağımlılığını daha da artıracak bir sıçrama ifade edecek. Biden döneminin iklim kazanımlarının kaybedilip kaybedilmeyeceği önemli bir soru. Ancak ABD’nin, iklim değişikliği ile mücadelede küresel bir lider olma konumunu kaybetmeyi göze alıp alamayacağı üzerine de düşünmesi gerekiyor.”