Su yoksa gıda da yok yaşam da! Sulak alanlarımızın yüzde 60’ını kaybettik; kalanları koruyamazsak önce kuşlar gidecek sonra da biz
Belki de bu yazın en büyük çevre felaketiydi Tuz Gölü’ndeki flamingo yavrularının susuzluktan ölümü. Çatlamış toprakta yatan cansız kuş bedenleri hepimizi derinden sarstı. Çok üzüldük ama ölümlere neden olan vahşi sulama sorunuyla maalesef yine yüzleşemedik! Oysaki tarımsal sulamada yaptığımız yanlışlar nedeniyle nice gölümüz, deremiz kurudu. 50’den fazla göl artık yok. “Göller yöresi” diye coğrafya kitaplarında anılan bölgede dahi 20’ye yakın gölü kaybettik. Yer altı sularımız ise âdeta can çekişiyor. Nasıl çekişmesin? On binlerce kaçak su kuyusu var ve bu kuyulardan ne kadar su çekildiği dahi meçhul!
Su bütçesi açık veriyor
Yer altı suyunun en çok kullanıldığı Konya ve Ergene’deki kuyuların sadece yüzde 30’unda ölçüm sistemi var. Üstelik 100 binin üzerinde olduğu tahmin edilen kaçak su kuyularının 75 bini Konya kapalı havzasında. Tuz Gölü de işte bu havzada. Havzada yer altı su kullanımı 1960’lı yıllarda başlamış ve zaman içinde havzanın tümü âdeta delik deşik edilmiş. Tabii haliyle yer altı su rezervi de tükenmeye yüz tutmuş. Su her geçen yıl daha da derinde bulunabiliyor. Vahşi/salma sulamayla harcanan milyarlarca metreküp nedeniyle yer altı depoları boşalmış. Bugünlerin geleceğini yıllar önceden haber veren raporlar, havzadan mevcut su bütçesinin 2 katı kadar su çekildiğini bildiriyor. Bunu şöyle düşünün. Bin liralık su bütçeniz var. Ama siz her yıl 2 bin liralık su tüketiyorsunuz. Elbette bu durum sürdürülebilir değil. Zaten bugün yaşadığımız felaketler de bunun emareleri.
Su kuyularına sayaç
Hâlâ havzada aşırı su kullanımının sürdüğünü göz önüne alırsak, flamingoların ölümünün çok daha kötü olayların habercisi olduğunu söyleyebiliriz. İklim değişikliğinin tetiklediği kuraklık bölgedeki su sıkıntısını derinleştirecek. İTÜ ile Danimarka Hidrolik Enstitüsü’nün gerçekleştirdiği Türkiye’nin Yarınları Projesi’ne göre, havzadaki yağışlar, sıcaklık ve buharlaşma artışıyla yüzde 20-30 azalacak. Bu da önümüzdeki 40 yılda havzadaki yüzey suyunda yüzde 65, yer altı suyunda da yüzde 54 azalma demek. Yani var olan su bütçesi 1000 liradan 500 liraya düşecek.
Bu tabloda hâlâ vahşi sulamayla tarımsal üretimi sürdürmek mümkün değil. Acilen verimli sulama sistemlerine yönelik seferberliğe ihtiyaç var. Ve ülkedeki tüm su kuyularına sayaç koyup kullanıma ilişkin kısıtlamalara gidilmeli. Maalesef yasal düzenlemeler yer altından kaçak su çekilmesini önlemekte yetersiz kalıyor.
Su Kanunu çağrısı
Kaçak kuyuların tespiti halinde en fazla 17 bin liraya kadar para cezası söz konusu. Hatta kuyunun bulunduğu havzada yer altı suyu işletmesine izin veriliyorsa kuyu belgelendirilerek resmîleştiriliyor. Raporlar ise “yer altı suları için mevcut ceza yönetimi sisteminin bir an önce güncellenmesi gerekir” diye uyarıyor. Mevcut su varlığımızın yüzde 74’ünü tarımda kullanıyoruz. Ve biliyoruz ki, su yoksa gıda da yok, yaşam da. Mevcut gidişatla sulak alanlarımızın yüzde 60’ını kaybettik. Kalanları koruyamazsak önce kuşlar sonra da biz gideceğiz. Bu açıdan çevreci 51 sivil toplum kuruluşunun geçen hafta yaptığı çağrı çok anlamlı: “Yetkililere sesleniyoruz. Şimdi, suyumuz için seferberlik zamanı! Ekolojik işlevini yitirmiş sulak alanlarımızı yeniden sağlığına kavuşturacak ekosistem hizmetleri restorasyonu önceliklendirilmeli, insan ve doğanın su ihtiyacını bütünsel bir yaklaşımla ele alacak bir Su Kanunu hazırlanmalı ve bir an önce hayata geçirilmelidir.”